SEVGİ ÜZERİNE BİR DENEME
Sevgi, sözlük anlamında; bir insanın bir başka insana ya da nesneye yakınlık duyması, ilgi göstermesi ve bağlanmasıdır.
Sevmek yaşamaktır. Sevmek sevdiği şeyle bir olmaktır. Sevmek sevilenle birleşmek, onu kendisine katmaktır. Farklılıktan uzaklaşmak, bir olamaya yönelmektir. Tinsel ve bedensel anlamda insanın doyuma ulaşması, özün öze katılmasıdır. Sevmenin özünde paylaşma vardır. Özveri, güven, barış,
İyi duyguların, güzel duyunçların verdiği hazlar sevginin en temel özelliğidir.
Sevgi üretmek, yaratmak ve üretileni birlikte tüketmektir. İnsanının kendisini duygudaşlık yöntemiyle bir başkasının yerine koyması; kendisi için düşünmediği herhangi bir olayı ve olguyu başkası içinde düşünmemesi ve olumsuz eylemlerden kaçınmaktır. Sevgide sonsuzluk içerir. Evrenin devinim ve değişim içinde olduğunu görmek ve yaşamı anlamlı kılmanın çağdaş değerlerle bütünleşmekten geçtiğini bilmekle eş anlamlıdır. Sevgi insanının kendisini yenilemesi, sevenle sevilenin aynılığını bilmesidir. Sevgi bitmez. Çünkü sevgi biterse yaşam biter. Bir insan yemeden, içmeden, kısacası beslenmeden yaşayabilir mi? Sevgi beslenmek, kendisinde bulunmayanı kendisine katmaktır. 
Sevgi sosyolojik, biyolojik ve fizyolojik olgular bütününden doğar. İnsan, iyilik etmeye götüren, yardımcı, koruyucu, geliştirici vs. olan (örneğin: Bir annenin veya babanın çocuğunu, bir kişinin yurdunu, vatanını, insanın kendisine yaşam katan besinleri sevmesi, karşıt güçlerin üremeye dönük birbirlerini çekmeleri, hastalıklı birisinin ilaca yönelmesi, susayan bir bedenin suyu araması vs. gibi) yönelik her davranış veya eylem sevginin somutlaşmış halidir. 
Sevgi yaşanır, duyumsanır, görülür. Yani sevginin maddi temeli vardır. Ama aşk öyle değildir. Aşk sezgiseldir, duygusaldır. Aşk sevginin en yüksek gücüdür. Aşk kavram olarak vardır. Daha göreceli ve soyuttur. Aşkı açıklamak için sevgi sözcüğünü kullanmak gerekir. Yani aşk sevgiye bağımlıdır. Sevgi dirimsel, aşkta ruhsal doyumluluktur. Aslında, sevgi, ruhsal doyumlulukla birlikte dirimsel doyumluluğu da içerir. 
Sevmek bir etkinliktir. Bir şeye ilgi duymayı, onu tanımak istemeyi, onu anlamayı, doğrulmayı ve mutlu olmayı doğuran itici bir güçtür. Bu gücü doğuran ise bedeninin duyduğu gereksinimlerdir. Bu ister bir insan, ister bir sanat eseri, ister bir çiçek, ister bir meyve, ister bir hayvan osun sevme eyleminin özellikleri hiç değişmez. Sevmek aynı zamanda sevilen şeyi canlandırmak, onun yaşam duygusunu arttırmak, onu yaşama bağlamak, ona güven vermek, paylaşmak, eylemde bulunmayı sağlamak anlamına da gelir. Sevmek hareket kazandırmak, dönüştürmek, devindirmek, yaşama sevinciyle donatmak, yeniye ve geleceğe yönlendirmek isteyen doğal bir sürecin toplamıdır. 
Aşkta ise bu değerlerin tam tersini görmekteyiz. Aşk olmak değil, sahip olmaktır. Olmak yaşatmak, sahip olmak ise tüketmektir. Sahip olmak duygusu içgüdüsel bir etkinliktir. Sahip olmak insanda doyumsuzluk, bencillik, paylaşımsızlık, engelleyicilik, üretimsizlik, vs. gibi açıkça ortaya konan davranışlarla belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Aşk özünde sevgiyi “kendisinin kılmak, denetim altına almak” bütüncül bir duyguyu içerir. Aşkta kısıtlayıcılık ve güvensizlik egemendir. Bu anlamda aşk bireysel yaşanır, sevgi evrenseldir. Aşk seçici, sevgi, onaylayıcı ve kabullenicidir. 
Sevgi açık olmayı, dürüst olmayı gerektirir. Sevgi, tek başına, cinsel çekicilik veya cinsel tutkuların adı değildir. Çünkü sevgi de, yararlı olmak, araştırmak, bulmak, sorgulamak, olanla yetinmemek, katmak, paylaşmak, yaşatmak veya katılmak vs. gibi eylemler vardır. Sevgi emek ve eylemi gerektirir. Aşkta emek ve eylem değil, elde etme ve kolaycılık vardır. Aşk körelme, değişmeme ve durağanlaşmaya dönük bir işlevsellik taşır. Oysa sevgi de, bir aktivite, bir etkinlik, bir çaba bulunur. Aşk pasif ve edilgendir. Sevgi devinimli ve ilgi çekicidir. Buna karşın aşkta dermansızlık, bitevilik, ilgisizlik, boş vermişlik ve miskinlik egemendir. Aşk, tanımayı ve tanıtmayı değil, kapalılığı ve güvensizliği kendine seçer. Aşk da kıskançlık egemendir. Aşık olan birisi için kendisiyle- aşkı dışında kimse yoktur. Bütün dünyası kendisi ve aşkıdır.
Sevgisiz bir yaşam, kuru bir ağaca benzer. Nasıl ki ağaç susuz, topraksız, minarelsiz... vs. yaşayamazsa, insan da sevgisiz yaşayamaz. Çünkü sevgi, hoşgörü, dostluk, barış, özgürlük ve doyumluluğu ilke edinir. Ne demiş koca Yunus; “Sevelim, sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz”. Diyerek, sevginin insani yanını ne kadar güzel belirtmiş. Goethe: "Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir" diyerek, sevmenin ne kadar derin bir içerik taşıdığını ortaya koymuştur.

ŞİİR
Sevgi; 
Engin denizler gibi derin; 
mavi gökyüzü kadar temiz; 
ve deryalar misali sonsuzluktur.

 

Sevgi; 
gizemli Anka Kuşu gibi 
alabildiğine düşsel; 
ve 
bir orkide gibi çekici ve tehlikelidir. 
Ve 
uçsuz, bucaksız bir imgelemdir sevgi. 
Ve yaşamı anlamlandıran; 
varolana yönlendiren; 
güzel olanı dillendiren; 
tutulanı kıvrandıran; 
can ve cananı bulduran 
bir gizil nesnelliktir sevgi. 
ve 
nice acılar çektiren 
nicelerini yerinden hoplatan 
nicelerini karamsarlığa iten 
bir girdaptır sevgi. 
Sevgi; 
bazen nazik bir gül gibi 
saf ve temiz, gönendirir insanı; 
ve 
bazen sam yeli gibi serinletir tinleri; 
bazen de bir zakkum kadar cezbeden 
ve ahı verendir sevgi. 
Sevgi; 
Yaşanılanı paylaşmak; 
üretmektir sürekli. 
ve uygun davranarak doğaya; 
kendisinde olmayanı; 
kendine katmaktır bir şeyi özüne. 
sevgisiz dünay kuru bir ağaçtır 
ve verimsiz 
ve üretimsiz 
ve yalnız 
olan uygun değildir doğanın yasasına 
sevgi olanla yetinmemek 
var olana yeni şeyler katmak 
ve sürekli yeniden üretmektir. 
o halde koca Yunus'un dediği gibi: 
"sevelim sevilelim/dünya kimseye kalmaz"...