12 EYLÜL BİR KARŞI DEVRİMCİ HAREKETTİR

12 Eylül darbesi, bir karşı devrim hareketidir.
Bu karşı devrim hareketi Atatürk’ün ulaşmak istediği Demokratik ve Laik Cumhuriyetin yerine; Dinin egemen olduğu bir “ümmet” toplumu yaratmayı hedeflemiştir.
Atatürk: Çağdaş, laik, sorgulayan, etkin, hukukun egemen olduğu, aklın öne geçirildiği, sanatın önemsendiği, bilimin geçerli olduğu, kadın ve erkeğin eşit görüldüğü, bağımsız, üretken ve adil…bir toplumsal modeli yaratmak için gerekli devrim yasalarını ve ilkelerini ortaya koymuştur. Cumhuriyetin kurulmasından ölümüne kadar olan 15 yıl içinde de önemli yatırımlar yapılmış toplumda ileriye dönük değişimler yaşanmıştır.
Ama görüyoruz ki özellikle 1945’ten itibaren bu model durdurulmuş ve karşı devrimci yönetim anlayışları ortaya konan bu devrim yasalarını ve konulan ilkeleri bir bir etkisizleştirmiş ve sonuçta bugünkü toplum modeli yaratılmıştır. Bugün bilim ve akıl dışı, ulusal çıkarı dışlayan, bağımsız karar alma iradesini yok sayan, ulema anlayışını yönetiminde uygulamaya çalışan, emeği dışlayan, var olan kaynaklara sahip çıkmayan, emperyal güçlerin dediğini uygulamaya çalışan, dini duyguları kullanıp dinsel referanslarla iktidarını sürdüren ve halkçı anlayışı dışlayıp egemen kesimin politikalarını uygulayan …bir iktidarla karşı karşıyayız….
Bugünün yaratılmasında ki bu karşı devrimci hareketin içinde özellikle Sağ partiler ve onların uygulamış oldukları bireyci ve gerici politikalar olmuştur. Peker, Menderes, Demirel, Özal, Yılmaz, Çiller, Erbakan ve onun sonunda Erdoğan gibi Başbakanlar, Atatürk Devrimlerinin yok edilmesinde gerekli politikaları uygulayarak süreç içinde bugünkü yönetimin oluşmasını sağlamışlardır.
Özellikle 1960 devrimi bu karşı devrimi durdurmak için gerçekleştirilmiştir. 1960 Anayasası Atatürk’ün hedeflediği Demokratik, Laik, çağdaş ve halkçı Cumhuriyeti yaratmak için yapılmıştır. Bu Anayasa’nın getirdiği “özgürlük” anlayışıyla toplumda örgütlü ve hak arayan bir toplumsal anlayış hızla varlaşmıştır. Sınıfsal bilinçte hızlı bir gelişim yaşanmıştır. Bu durum egemen kesimi korkutmuştur. Hak arayan ve örgütlü olan toplum, istediğini elde etmeye başlayınca 1960 Anayasası “lüks” sayılmıştır. Bundan dolayı bu anayasanın getirdiği “hak ve özgürlükleri” çok gören ve egemenlerin istemleri doğrultusunda oluşan ve 12 Mart 1971’de gerçekleştirilen bir askeri darbeyle bu Anayasa’nın Özgülükçü maddeleri değiştirilmiş ve gelişen sınıf bilinci tersine çevrilmeye çalışılmıştır.
Ancak, gelişen örgütlü halk hareketi ve sınıf bilinci sonucunda toplumsal olayları durduramayan egemen kesim, bu durumdan kurtulmayı; 1960 Anayasasının tamamen ortadan kaldırılmasıyla söz konusu olacağını görmüş ve 12 Eylül 1980 darbesi bunun sonucunda gerçekleştirilmiştir. 
12 Eylül 1980 darbesi ve onun getirdiği Anayasa; bugün gelinen aşamayı sağlayan en temel veri olmuştur. Çünkü 12 Eylül’ü yapanların anlayışında Sorgulamayan, araştırmayan, edilgen, hak aramaktan ve sınıf bilincinden uzak; tersine cemaat ve tarikat kültürüyle donatılmış ve etnik ve dinsel bilgilerin öne çıkarıldığı bir toplumsal yapı geçerli olmuştur. İşte bu anlayış bizleri bugünkü olumsuz aşamaya taşımıştır.
12 Eylül’e giden süreci biraz daha açarsak şunlar söylenebilir:
1980 öncesi toplum örgütlü, sorgulayan ve hak arayan bir toplumdu. İnsanların yaşamla ilgili tespitleri ve bu tespitlere uygun mücadele biçimleri bulunuyordu. Sınıfsal çelişki toplumun bilincine işlemişti. Toplumun dinamik kesimlerince Kapitalizmin ve sistemin eleştirisi yapılıyor ve buna karşı seçenekler ve karşıt tezler savunuluyordu. Toplumsal bilinç sistemi rahatsız etmeye başlamıştı. Sol çok önemli mevziler kazanmış ve halk tarafından desteklenir olmuştu. 
Diğer yandan bu gelişen halk muhalefetini durdurmak ve toplumda karmaşa yaratmak için sistem tarafından belirli guruplar (milliyetçi ve kafatasçı ülkücüler) desteklenir oldu. Ve bu sayede insanlar birbirine kırdırıldı. Nice masum insan öldü, öldürüldü. Toplum adeta iç savaş düzeyine getirildi. 
Bir yandan da 1980‘nin 24 Ocak ekonomik kararlarıyla; (kamucu, planlı, denetleyici ekonomik anlayış yerine) liberal ekonomik anlayışa geçiş sağlandı. Bugün geldiğimiz çıkmazın en büyük nedenlerinden birisidir bu 24 Ocak Kararları. Bu kararlarla üretim ekonomisi terk edilip; hizmet sektörüne ağırlık verilmeye başlanmış; serbest döviz sistemine geçilmiş; çalışanların reel (gerçek) alım güçleri azaltılmış; gümrüklerin sıfırlanması dolayısıyla içeriye dönük üretim yapan birçok sanayi, rekabet karşısında tutunamamıştır. Bunlardan birçoğu iflas etmiş ve bu nedenle işsizlik artmış; çiftçilere tarım yardımı kesilmiş; kaynak yaratma adına en büyük kamu kurumları “özelleştirme” adına birilerine peşkeş çekilmiştir. Sürekli borçlanma politikasıyla bugün iç ve dış borçlar 400- 500 milyar dolara ulaşmış; sağlık, eğitim gibi temel hizmetler paralı konuma getirilmiş ve parası olan okur, parası olan yaşar mantığı en geçerli ilkeler durumuna getirilmiştir. ....bg. 
Bu olumsuz durumlar tamamen 12 Eylül’ün getirdiği sonuçlardır. 12 Eylül bu ülkenin üzerine bir “karabasan” gibi çökmüştür
AKP iktidarının bugün uygulamış olduğu politikalar da 12 Eylül darbesinin uygulamış olduğu politikaları aratmamaktadır. Zaten AKP’yi var eden de 12 Eylül darbesidir. Bugün çalışanların temel hakları ellerinden alınmış, THY çalışanları, Tekel işçileri vs. gibi örgütlü çalışanların bile hakları gasbedilmiş, çalışanların, emeklilerin, üretenlerin vs reel gelirleri 1980 öncesine göre %70’lere varan bir gerileme yaşamış; gazeteciler, hak arayanlar içeri atılmış, muhalifler susturulmuş vs. bir konumda yaşamaktayız. 
Bu uygulamaların 12 Eylül’le ne farkı vardır? Sadece bugünün karar vericilerinin apoletleri yoktur.
12 Eylül, ülkemizin kaynaklarını uluslar arası büyük sermayenin hizmetine sunmak için yapılmıştı. Bu gün bu işlev büyük oranda gerçekleşmiştir. AKP, bu politikaların en yoğun uygulayıcısı olmuştur. Bugün marketlere gidin, ulusal ürünlerden eser bulamazsınız. Her taraf uluslar arası büyük sermayenin ürünleriyle doludur. Bir yandan rant ekonomisi, bir yandan borçlarla döndürülen ekonomik yapı, halkımızın alım gücünü düşürürken, ülkemizin geleceğine de ipotek altına sokmaktadır. 
Gerçek olan budur