ADALETSİZ GELİR DAĞILIMI VE TOPLUM

Toplum, insanların birlikte, bir arada yaşama biçimidir. Hiçbir insan tek başına yaşayamaz. Doğada, toplu halde yaşayan ve örgütlü olabilen, bilinçli davranabilen, irade sahibi vs tek varlık insandır. İnsanın, örgütlü topluluk halinde yaşamasının en önemli nedeni, insanın hayatta kalabilmesi için bakıma ve yardıma gereksinim duymasıdır.
Bir insan bebeği doğar doğmaz bakıma gereksinim duyar. Çünkü insan yavrusu, konuşamaz, yürüyemez, ayağa kalkamaz, beslenemez, kendisini koruyamaz ve çok zor doğa koşullarına karşı hayatta kalamaz. İnsan yavrusunun ayakta kalması ancak, göreceli daha gelişmiş insanların ona bakması ve korumasıyla olasıdır. O halde insan, ancak birlikte yaşayabildiği ölçüde yaşama tutunabilir. Yani insan zorunlu olarak toplu halde yaşayabilir.
Bu anlamda toplu halde yaşayabilmenin de kuralları ve koşulları vardır. Söz konusu kurallar ve koşullar tarihsel süreç içinde, gelişmişlik düzeyine ve toplumsal ilişkilere bağlı olarak farklı değerleri var kılmıştır. Bir önce ki değer bir sonrakini beslemiştir. Sonuç olarak, değerler sistemi denilen ve insanın var etmiş olduğu maddi ve manevi değerler ortaya çıkmıştır.
Şu bir gerçek ki, doğa sürekli üretir ve ayna zaman da ürettiğini tüketir. Yani doğa hem üretir ve hem de ürettiğiyle kendisini besler ve bu olgu aralıksız ve sonsuzca sürer. Esasında devinimi ve hareketi sağlayan en temel işlev doğanın kendisini sürekli üretmesi ve tüketmesidir. Her üreyen tükenir, her tükenen yeni bir oluşumu var kılar.
İnsan da doğal bir varlık olarak üretir ve ürettiğini tüketir. Bu iki olgu yaşamı sürekli kılar. Ama insan, gelecek düşüncesine sahip, bilinçli bir varlıktır. Bundan dolayı da yarınını kurgulamak ve artı değer katmak gerekiyor. Böyle olunca insan, bilinçle “değer” var eden bir varlıktır.
Değer, dirimsel ve tinsel olmak üzere iki yönlüdür.
Dirimsel değer, doğa da var olan nesnelerin, insanın yararına getirilmesi ve toplumun hizmetine sunulmasıdır.
Tinsel değerlese, sanat, estetik, aktöre (ahlak), idealler, ütopyalar vs. gibi; insanı insanlaştıran düşünsel, davranışsal ve sanatsal görüngüleri içerir.
Şu bir gerçek ki, hemen her insan dirimsel değer üretir ve bu özelik insanın doğasal yönüdür. Üretimsiz, devinimsiz ve hareketsiz doğa var olamaz. Ama insanın insanlaşması, doğasal yönünü geliştirmesiyle, toplumsallaşmasıyla ve bu anlam da “toplumsal değerleri” varlaştırmasıyla, kısacası kültürle olasıdır. Bu anlamda insanın insanlaşması, geleceğe akan değerlerle, kültürel aktarımlarla, estetik duyguların öne çıkarılmasıyla, yani edebiyatla, müzikle, şiirle, yontuyla, tiyatroyla, bilimle, teknikle vs. olur. Söz konusu bu değerleri çıkardığımızda “insanın üreyen, beslenen, yiyen- boşaltan vs. bir varlıktan farkı kalmaz.
İşte, insanın insanlaşması; düşlemsel, düşünsel, estetik, aktöre, sevgi, yardımlaşma, paylaşma, özgürleşme, vs. gibi üstün değerlerle gerçekleşmektedir. Ama bu değerleri her insan var kılamaz. Ancak, seçkin ve yetenekli insanlar, ürettikleriyle, varlaştırdıklarıyla, yalnızca yaşadıkları döneme değil, zaman-mekân ötesine de akarak evrensellik kazanırlar. Bu bağlam da yeteneğini ortaya çıkaran ve onu bedenleştiren, her türlü baskıyı göze alıp söylenmesi gerekeni söyleyenler, insanlara öncü olurlar. Bu insanlar, aynı zaman da bedel öderler veya bedel ödemeyi göze alırlar.
İşte bunlardır, insanı etkileyen ve onlara yol gösteren;
İşte bunlardır, her dönem insanına pozitif enerji sunan;
İşte bunlardır, her zaman ve mekân boyutunda yaşama anlam katan;
İşte bunlardır, her kapalı bilinçleri açabilen ve sezgisel derinliğe ulaşabilen;
İşte bunlardır, ışık saçarak, karanlığı aydınlatan vs.
İşte bunlardır, insanlara her zaman güç katan;
İşte bunlardır, insanların kendi davranışlarını ölçmelerine yardımcı olan…
Kısacası işte bunlar, geleceğe akarlar ve her dönem, insanlığa değer katarlar.
Bunlar, bilim insanıdır, bilgedir, mürşittir, velidir, pirdir, derviştir, ozandır vs.
Yakın zamanda Hakk'a yürüyen Derviş Kemal, bir dörtlüğünde şöyle diyor:
Hani tüm yoksullar toktu?
Hani aç mezarı yoktu?
Bu dünyanın ipi koptu
Gidiyoruz uçuruma...
Bu dizelerde, yaşanılan gerçeklikle, egemenlerce ortaya konulan düşünceler ve görüşlerin birbirleriyle uyuşmadığını ve egemenlerin halkı kandırdıklarını dile getiren ozan, dünyanın her yanında yoksulluğun egemen olduğunu vurgulayarak, nice yoksulların aç olarak öldüğünü ve bu durumun adil olmadığını belirterek, bunun insanlığa olumlu bir değer katmayacağını ve dünyadaki huzursuzluğun artacağını söylemektedir. Ozana göre bu durum insani değildir ve adalet duygularını yok etmektedir.
Bugün TV'lerde haber izlerken, bir haber de "dünyada 62 ailenin toplam servetinin, 3,5 milyar insanın toplam gelirine denk olduğunu" söylüyordu. Birden yine yakın zamanda TV de izlediğim Afrikalı bir anneyle ve bir çocuğun görüntüsü belleğimde canlandı. Anne ve çocuk açlıktan dermanları kalmamış, yürüyemeyecek durumdaydılar. Hele çocuğun derisi çekilmiş, cılız ve zayıf bir haldeydi. Çocuğun zayıflıktan kaburgaları gözüküyordu. İçim çekildi, insanlığımdan utandım.
Yine düşündüm, onca savaşlar, öldürmeler,kıyımlar, açlık, yoksulluk ve bunca düzensizlik vs niye var?
İşte "bu beyler" servetlerini korusunlar ve daha çok kazansınlar diye!
Duyarlı insanların vicdanı, aklı ve duyguları buna "isyan" ediyor.
Bu adalet midir?
Bu etik midir?
Bu insani midir?
KOCAMAN HAYIR!!!
İnsan toplumsal bir varlıktır ve o halde toplumsal yaşam da insanca olmalıdır. Doğru olan budur. Ama "bozuk düzen" ve bu düzenin sürdürücüleri ve egemenleri "insanca olana" izin vermiyorlar.
Geçmişte de, bugün de dünyada yatağa aç giren milyonlarca çocuk varken, insanlar yoksulluğun pençesinde kıvranırken, milyonlarca insan içecek su bulamazken, sokakta yatan onca insanlar varken vs bu kadar adaletsiz gelir dağılımını sorgulamamak ve bu adaletsizliğe dur dememek ne acı!
Ve "büyük insanlığın" bunu görememesi ne büyük bir hüzün!
Bu vahşi kapitalizmi durdurmak ve dünyada insanca bir yaşam kurmak için insanların bilinçlenmesi ve bu yönde mücadele vermesi gereklidir.