ALEVİLİK NEDİR?
Alevilik nedir? Sorusuna verilebilecek birçok yanıt vardır.
Bu yanıtlar kişilerin doğaya, Tanrı’ya, insana ve toplumsal değerlere bakış açısına göre farklı yanıtlar içerir. Ama her şeye karşın “ortak aklın ve ortak duyuncun” belirlediği genel-geçer bir tanım her konuda, her zaman yapılabilir. Bu anlamda “Alevilik” konusunda da, hereksin kabul edebileceği, genel-geçer ortak bir tanım yapmak olasıdır. Ama bu tanım tek bir doğruyu içermez. Çünkü doğrular bir tane değildir. Dünyada ne kadar insan varsa o kadar da doğru vardır.
Alevilik, her şeyden önce muhalif bir inanç ve öğreti olarak ortaya çıkmıştır.Şu bir gerçek ki, hiçbir şeyin tek bir geçmişi, hiçbir insanın tek bir kimliği, hiçbir canlının veya nesnenin tek bir organı ve yapısı yoktur. Bu anlamda Alevilik, tarihsel boyutuyla, insanlık var olduğundan bu yana, insanlığın geliştirmiş olduğu en geçerli, en temel ve en güzel kültürel değerleri özüne katarak, o değerleri yaşatmaya çalışan, bir inanç ve öğretidir. Bu anlamda da senkretik bir yapı oluşturur ve bundan dolayı da hiçbir dinin içine sığdırılmayacak kadar geniş bir içerik taşır. Bu bağlamda ele alındığında, Alevilik de bir bakıma geçmişler toplamıdır. Böylece kadim kültürleri de içinde barındırır.
Şu bir gerçek ki, bir konuda, ortak görüşlerin ve düşüncelerin benzerlikleri ve birbirine yakınlıkları arttıkça, toplumsal anlamda da, o konuda, genel bir algı oluşmaya ve topluma o algı egemen olmaya başlıyor. Süreç içinde, söz konusu bu algı genel-geçer bir düşünceye dönüşerek, herkesin kabul göreceği, ortak bir görüşü var kılıyor. Doğru ve geçerli olan da, bu ortak tanım üzerinde geçerlilik kazanıyor. Buradan hareketle, toplumda var olan, genel geçer anlayışa göre, Alevilik için şöyle bir tanım yapılabilir:
Alevilik:
-Tanrı-Doğa-İnsan birlikteliğini savunan, bu dünyanın gerçekliğine inanan, var olan tüm şeylerin birbirleriyle bağıntılı olduğunu söyleyen, her şeyin görüntüsünden çok, özünün önemli olduğunu belirten, devriye kuramıyla sonsuz bir evrimi var gören, Bâtıni, tasavvufi ve gizemci bir öğretidir.
-İnsanı merkez alan, sevgiyi en üstün değer olarak gören, hümanist bir anlayışı savunan, eşitlikçi/paylaşımcı ve dayanışmacı modeli öngören, bir toplumsal duruşu ortaya koyar. Alevilik, her şeyden önce muhalif bir inanç ve öğreti olarak ortaya çıkmıştır ve muhalif bir inanç ve kültürdür.
Alevi-Bektaşilik, Bâtıni (gizemci) -tasavvufi ve gnostik (derin ve içsel bilgi) bir inanç; dünyevi, akli ve seküler (çağdaş) bir öğreti ve eşitlikçi-paylaşımcı bir toplumsal anlayıştır.
Alevilik, her şeyi birbiriyle bağıntılı olduğunu ve hiçbir şeyin bir başka şeyden ayrı bulunmadığı görüşüyle içkinci ve tanrıyı doğanın var edici, devindirici, dönüştürücü gücü olarak gören ve tanrıyı doğanın içine taşıyan panteist bir öğretiyi içerir.
Bu öğreti şiiri, müziği, (sazı-sözü), kısacası sanatı içselleştiren ve öğretisini sanatla ortaya koyan, bilgiye değer veren ve bilgiyi herkese ulaştırmayı hedefleyen bir aydınlık yoldur. Alevilik, inancı akla taşıyarak bilime, akla-mantığa uymayanları eleyen; bilgelerin, ozanların, düşün insanlarının, velilerin, pirlerin, dervişlerin vs. ortaya koyduğu kendine özgü bir inanç ve öğretidir.
Alevilik-Bektaşilik; kendisini sürekli yenileyen, inancı akla taşıyan ve aklın ölçütlerini kabul eden bir inançtır.
Alevilik-Bektaşilik, en az on bin yıllık insanlık tarihinin, en güzel ve en insani değerlerini, inancının ve öğretisinin temeline koymuştur. Söz konusu bu değerleri, yaşatan ve yaşatmaya çalışan, bu değerlerin içine “İslam”dan da bir takım değerleri (özellikle haksızlığa uğrayanların sesi olarak) de katarak özünü zenginleştiren, “Rıza Kenti, Musahiplik ve “Güruh-u Naci” görüşüyle, insanlığın “kurtuluş ütopyasını” ortaya koyan bir inanç ve öğretidir.
O halde, Aleviliği tek bir değere indirgemeden, bütünsel yönleriyle ele almak ve onu var eden tüm yönleriyle, belirli başlıklar altında değerlendirmek ve onu bütün boyutlarıyla birlikte incelemek gerekmektedir. Nasıl ki atmosfer dediğimizde, onu oluşturan bütün öğeleri, bütün gazları (azot, oksijen, argon, karbondioksit, metan, su buharı) anlıyorsak, Aleviliği de böyle anlamalıyız. Nasıl ki atmosferdeki gazlardan bir tanesinin olmaması, atmosferin yapısını bozar veya bütünsel yapısını yok ederse; nasıl ki, insan, bütün organlarının bir toplamıysa ve organlarından bir tanesinin eksik olması durumunda bütünselliğini yitirir ve görevini tam yapamamasına neden olursa işte Alevilik de böyledir. Bu anlamda, hiçbir bütünü, kendisini oluşturan parçalardan veya öğelerden ayırmadan değerlendirmek hem akla, hem de bilimsel yönteme uygundur.
Dünyada, hiçbir inanç, hiçbir felsefi görüş ve hiçbir siyasal yapı veya anlayış saf değildir. Her inanç, her görüş, her siyasal yapı kendisinden önceki inançlardan, görüşlerden ve siyasal yapılanmalardan izler taşır ve bu anlamda onlardan beslenir ve kendisini, öncesiyle var kılar.
Bu olgu doğada ki tüm yapılar için geçerlidir. Bu anlamda mutlak, saf kendi olan hiçbir nesne, hiçbir görüş ve inanç bulunmamaktadır. Örneğin saf su dediğimizde, aslında bunu suyun özelliğini taşıyan bütünsel yapı olarak algılıyoruz. Oysa suyu da oluşturan farklı elementler vardır ve suyun içinde birçok mineral bulunmaktadır. Bu anlamda su da salt kendi değildir.
İnsan yaşamının, var olmasından bu yana insanlığın edindiği tüm kültürel, teknik ve uygarlık değerleri öncelini kapsar. Dinler de öyle. Her din, her inanç önceki dinlerden ve inançlardan etkilenmiştir. Onlardan çok şeyleri kendisine katarak oluşumunu gerçekleştirmiştir.
Örneğin, Hıristiyanlık, Yahudiliğin çok etkisinde kalmıştır. Hatta onu Yahudiliğin bir mezhebi sayanlar bile vardır. İslamiyet’in de bu inançlardan birçok kıssaları (öykü) ve menkıbeleri (söylenceleri) yansıttığı bir gerçektir.
Her yeni din, eskinin üzerine doğduğu için, yeni ile eski inançlar arasında karşıtlıklar ve farklılıklar oluşur. Yeni olanı kabul edenler, kendi özlerinde eskiyi de taşıdıklarından, eskinin bir kısım ritüellerini yeni olana katar ya da yeni olanla birlikte eskiyi de yaşatır veya yaşatmaya çalışırlar. Dinlerdeki mezhep oluşumlarının en büyük nedeni de budur. Bazı nüanslar da olsa, farklı yorumlar merkezi olandan ayrılıklar oluşturur.
Bu anlamda, Alevilikte de çok önemli inanç etkileşimleri ve felsefi öğeleri bulmak olasıdır. Tüm diğer inançlar gibi, Alevilikte de bazı doğal kültler, halen yaşatılmaktadır.
Alevilik-Bektaşiliğin temel uygulamalarına baktığımızda çok çeşitli uygulamaları ve çok farklı inanç öğelerini bir arada görebiliriz.
Alevilikte, bugün bile kimi dağlar, bazı hayvanlar, ırmaklar, ağaçlar vs. kutsal sayılır.
Alevilikte “ölüm” yoktur. Hakka yürüyen bir insanın da “ruhu” ölmez. Ruh sonsuzca yaşar. Bu görüş, süreç içinde “Atalar Kültünü” doğurmuştur. Bu inanç, halen Alevilikte yaşatılmaktadır. Alevilik öğretisine göre, ten ölür, tin ölmez. Ölen birisinin ruhu, asla ölmez. O “ruh” başka bir bedene girerek yaşar. Ölen bir insanın ruhunun yeryüzünü gökyüzünden izlediğine inanılmaktadır. Çok iyi anımsarım, köyde birsi öldüğünde, büyüklerimiz bize, “ölenin ruhu şu an tavanda, bizi gözlüyor” derlerdi. Bu inanç, hem Ata Kültü’nün ve hem de “ruhun ölmezliğinin” bir anlatımıydı.
Her yeni din, eskinin üzerine doğduğu için, yeni ile eski inançlar arasında karşıtlıklar, farklılıklar ve benzerlikler de oluşur. Yeni olanı kabul edenler, kendi özlerinde eskiyi de taşıdıklarından, eskinin bir kısım ritüellerini, yeni olana katar ya da yeni olanla birlikte eskiyi de yaşatır veya yaşatmaya çalışırlar.
Alevilik, İslâm öncesi tüm inançların izlerini içinde taşır. Alevilik, Anadolu’da yaşamış olan bütün kültürlerin ve uygarlıkların kalıtını, özüne taşımış ve bunu kendi içinde yoğurarak kendini varlaştırmıştır.
Aleviliği, bir ırka, bir dine, bir bölgeye, bir tekil inanca indirgemek doğru değildir. Bu durum ona yapılacak olan en büyük kötülüktür.
Alevilik, esasında, senkretik (Bağdaştırıcı, birleştirici ve uyumcu…) bir inanç oluşumudur. Bu bağdaştırıcı inancın içinde çok felsefi ve ezoterik (gizemli) öğeler zengince bir yer almıştır.
Alevilik, Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu kökenli felsefi ve inançlardan çokça beslenmiştir. Özellikle eski Hint, İran, Mezopotamya, Türk, Çin, Mısır ve Yunan inançlarından birçok değerleri kendisine katmıştır.