AŞIK DAİMİ (DERİNLİKLERİN OZANI)

Aşık Daimi, derinliklerin ozanıdır. Tanrıyı, oluşu, doğayı, evrenselliği o kadar derinden sezmiş ki, onun dizeleri ve o dizelerin Batıni anlamlarını çözebilen bir insan, olup-bitenleri ve evrensel var oluşun diyalektik bağıntısını anlayabilecek bir bilgi düzeyine ulaşmış olur.
Ozanın dizelerinden örnekler, bunu çok daha anlaşılır kılacaktır. Ne diyor Daimi:
Kainatın aynasıyım
Mademki ben bir insanım
Hakkın varlık deryasıyım
Madem ki ben bir insanım
Protagoras, “insan her şeyin ölçüsüdür” derken, "kavramları oluşturan, olgulara ve olaylara isim veren, onlara anlam yükleyen insandır", demek istiyor. Bu anlamda insandır yorumlayan, algılayan, değer veren ve değersizleştiren. İnsel bilinç, doğasal bilinçten beslenir ve onu yansıtır. Bu durumda insan küçük bir doğadır, doğanın dışında bir bilinç yoktur. İnsan doğadan besleniyor, enerjisini doğadan alıyor. İnsan doğayı yiyor, doğa da onu... Doğan bitime doğru gidiyor, biten doğuşa yöneliyor. Bu diyalektik oluşum döngüsellik içinde sonsuzca kendisini var kılıyor. İşte ozan, bu gerçekliği dile getiriyor.
Aşık Daimi bu dizelerde, panteist bir anlayışla, evrenin tümünün insanda belirdiğini belirtiyor. İnsan, gerek varlığı, gerek bilinci ve gerekse sezgileriyle dünyada var olan her şeyin en üstünde bulunuyor. "Bu nedenle evreni ve varoluşu anlamak isteyen insanı görsün, onda aranılan her şey bulunmaktadır" diyor. Hakkın varlık deryası olmak, Hakk'ı kendinde taşımak demektir. Özünde insan bir deryadır. Ozana göre, Tanrının ve evrenin bütünlüğü insanda mevcuttur. Bir su damlasının içinde nasıl derya gizliyse ve bir derya nasıl bir damlayı kendinde barındırıyorsa, insanda bütünü kendi yapısında barındırmaktadır. Hakk, varlığın temel kaynağı, insan da o kaynağın nesnelleşmiş en üst aşamasındadır. İkisi birbirine bağlıdır ve varlaştıranla, varlaşan aynı şeydir.
İnsan Hak’ta hak insanda
Arıyorsan bak insanda
Hiç eksiklik yok insanda
Madem ki ben bir insanı
Bu dizelerde Batıni anlamlar yüklüdür. Bu dizler Tanrı-Evren ve İnsan birlikteliğini savunan bir görüşü içermektedir. Buna göre Tanrı evrenin toplamıdır. Yani tüm varlığı içerir. Başka bir anlamda her varlığın yapısında, içinde, toplamında Tanrı vardır. Hiçbir varlık Tanrıyı dışlamaz. Bu içkin bir görüşü kapsar. İçkinlik, holografik bir yapıyı içerir. Bu Hermes'in dediği gibi, "bütünde ne varsa, parçada da o vardır" anlamına gelmektedir. Daimi, bu söylemiyle Hermes'le buluşmuştur.
İnsanı Tanrı’da, Tanrı’yı insanda bulan, tüm var olanı Tanrıyla özdeşleştiren bir görüştür bu. Var olanların içinde insan eksiksiz olandır. Diğer bir anlamda Tanrı’ya en yakın olandır. İnsandan aşağıya inildikçe varlıktaki eksiklikler de yani Tanrıya yabancılaşma kademe, kademe artar. Bitkiye göre, hayvan; kayaya, taşa göre bitki Tanrı’ya daha yakındır. Bu kademe karmaşadan basite doğru azalırken, basitten karmaşaya doğru artar. Yükselen bilinç olgunlaştıkça, ana kaynağa daha da yakınlaşır yani "Kamil İnsan" olur. Hakk'la Hak olma bilincine bu aşama da ulaşır.
Tevrat’ı yazabilirim
İncil’i dizebilirim
Kuran’ı sezebilirim
Madem ki ben bir insanım
Bu dizelerde ozan, insanın gücünün küçümsenmemesini istiyor. İnsan, bilinci ve sezgisiyle, aklı ve mantığıyla davranan, sorgulayan ve kurgulayan, bilgiye ulaşabilen tek varlıktır. Tüm kavramlar, buluşlar, yazılımlar insan tarafından yapılmaktadır. "Kutsal kitapları" yansıtan da, sezgisel akılla ona ulaşan da insandır. İnsan, sorgulayan akılla, maddenin en temelini bulur, onu parçalar; yer çekimini alt eder uzaya gider; uzağı yakınlaştıran araçları geliştirir; suni canlı yaratır; hastalıkların nedenlerini bulur, ona uygun ilaçlar geliştirir; yıldızların, gezegenlerin yapısını çözümler; bilinmeyeni bilmeye çalışır; kendisini her gün biraz daha aşar; olanla yetinemez. Tüm bunları yapabilen insan, "Kutsal Kitapların" yapısını da sezinleyebilir. Yazabilir, dizebilir. Çünkü bu insandır. İnsan Tanrının en yakınında olan varlıktır, çünkü Hakk'ın bilincini de yansıtan insandır.
Enel Hakk'ım ismim ile
Hakk'a erdim cismim ile
Benziyorum resmim ile
Madem ki ben bir insanım
Bu dizelerde ozan, biraz daha ileri gidiyor; ismiyle, cismiyle, şekliyle Tanrı’yı yansıttığını dile getiriyor. Hallac-ı Mansur’un söylediği "Ene-l Hakk"; “ben oyum” düşüncesi, Daimi de de karşılık buluyor. Ozan da Mansur'a nazire yaparak, onun söylediği anlamda, ona katıldığını belirtmektedir. İnsanın kendi varlığının bilincine varıp, kendi gerçekliğini çözümlemesi onu farklı aşamalara taşır. Her insan bunun farkına varamaz. Bu bir bilinç ve olgunlaşma işidir. Bilinçli olmayan, hamlıktan kurulup pişmeyen, şekilden, biçimden uzaklaşamayan, analojik yöntemden kurtulamayan, varlıklardaki içkinliğin ayırtına varamayan kişiler bu gerçekliği anlayamaz. Anlayanları da zora sokar.
Kendisine sanatçıyım diyen birisinin Daimi'nin bu derinlik içeren deyişini okurken bu deyişin özünü oluşturan dörtlüğü okumaması, onun "sanatçı" kimliğini sorgulatır. Aşık Daimi daha da yücelir...
Bu kadar derin dizeler üreten büyük ozanı saygıyla anıyorum...
Aşık Daimi, 17.04.1983 tarihinde Hakk'a yürümüştür. Işığı hiç sönmeden bizleri aydınlatmaktadır.

NOT: Bu yazı, Derinliklerin Ozanı Aşık Daimi" isimli kitabımdan aktarılmıştır.