AŞIK VEYSEL VE DÜNYA GÖRÜŞÜ (KISA)
Âşık Veysel’in felsefesini onun “Toprak Şiiri” özetler.
O şiirde ozan, toprağın yaratıcılığını, gizleyiciliğini, dostluğunu, zenginliğini, cömertliğini, paylaşımcılığını, ölümlülüğünü ve dirimselliğini, dostluğunu, vs. anlatır.
Çünkü toprak, evreni var eden en temel dört öğeden birisi ve en önemlisidir.
Toprak, nesnelerin yaşam bulduğu ortamdır. Doğum ve ölüm toprakta gizlenir.
En büyük üretici kaynak topraktır….
Ayağımız toprağa basar, yediklerimizi toprak bize sunar, içtiklerimiz topraktan fışkırır ve biz onlardan yararlanırız.
Işık, ısı, su ve tohum düşünce toprağa yaşam var olur.
Toprak türap’tır. Türap alçakgönüllülüktür. Hoşgörü, erdemli davranış, üretkenlik, sevgi, paylaşım, gösterişsiz bir yaşam, kibirsiz bir duruş, sade ve yalın davranış, vs. türaplıktır. Bu niteliklerin hemen hepsi toprakla özdeş kılınmıştır. Çünkü toprak kahır çekendir, gizleyendir, besleyendir, sadedir, göründüğü gibidir, aldatmaz, bağrına aldığı her nesneye beden olur, yurt olur, onu korur, kollar ve özünde saklar.
Toprak en büyük yârdır. Yâr, canandır, sevendir, sevilendir, arkadaştır, dosttur. Tüm bu nitelemeler toprak için geçerlidir. Topraktan daha üstün yâr yoktur.
Üreten insan toprağa sevgi besler. Köylü toplumu besinini topraktan çıkarır. Bundan dolayı da toprağa sevgi beslemeli, toprağı hor kullanmamalıdır. Doğada her şey öyledir. Her şey doğar, ölür; ölen yeniden doğar. Toprak şiiri bir yandan üreten köylünün toprağa vermesi gereken değeri savunurken, diğer bir yandan Veysel’in yaşama, insana, evrene ve Tanrı’ya bakışını da anlatmaktadır. Veysel bu şiirinde Sonsuzluk içinde sonluluk bulunduğunu evrende üretkenliğin temel olduğunu, her şeyin yeniden ve sürekli yok oluş ve var oluş süreci yaşadığını anlatmaya çalışmıştır.
Âşık Veysel bu şiirinde varoluşun gizini toprak özgülünde bize sunmaktadır.
Var olanda, sırlanan da toprağa girmektedir. Toprak, öldükten sonrada bedenimizi bağrına sarmaktadır. Yaşarken toprak, öldükten sonra toprak ve toprak her türlü kahrımız çekmekte ve kimseye ihanet etmemektedir.
Koca Veysel, toprağın bu bağlılığını, cömertliğini, kadirbilirliğini, zengilik katışını, besleyiciliğini ve anaçlığını dile getirmiş ve o eşsiz dizleri kültürümüze kazandırmıştır.
Bu ulu ozanı saygıyla anıyıorum…
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yârim kara topraktır.
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılırsam nerde kalırım
Benim sadık yârim kara topraktır.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sadık yârim kara topraktır.
Veysel şiirlerinde ölüm teması üzerinde çok durmuştur. Bu dünyanın geçiciliği, ölümün gerçekliğini anlatmış ve insanın nefsini yenerek benlikten kurtulacağını ileri sürmüştür. Bu yanıyla Veysel geleneksel Halk Ozanlarının söylemine yakın bir anlayışı savunur olmuştur.
Âşık Veysel’in girmediği bir alan kalmamıştır. O çağının ozanı olmasını bilmiştir.
Dünya ayaklanmış Ay’a gidiyor
Uyan bu gafletten, uyuma yurttaş
diyen Veysel; insanların aydınlanmasını, bilinçlenmesini ve dünyada dönen oyunların farkına varmasını ve bilimi, aklı boş inançların önüne koymasını istemektedir.
“ Yezit nedir, ne Kızılbaş / Değil miyiz? Hep bir kardaş/
Bizi yakar, bizim ataş / Söndürmektir tek çaresi
Diyerek; toplumdaki farklılıkların düşmanlık yaratmamasını, birlik ve beraberliğin, barışın egemen olmasını savunmuştur. Veysel’e göre farklılıklar zenginliktir. Doğada tek bir çiçek yok ki. Toplumlarda da tek bir insan tipi, tek bir insan ırkı olsun.
Bir küçük dünyam var, içimde benim
Mihnetim, ziynetim bana kâfidir
Görenler dar görür, geniştir bana
Sohbetim, ülfetim bana kâfidir
Veysel bu dörtlüğünde kendi içinde kendine ait farklı bir dünyasının bulunduğunu belirtiyor. Yunus’un “Bir ben var oda benden içeri” dediği gibi; Veysel’de tasavvufi bir bakışla; kendisini oluşturan, kendisini kendi yapan tinsel bir benden söz ediyor. Her insanın kendi iç dünyasının bulunduğunu, başkaları onu görmese, beğenmese bile, o kişinin kendisi olduğunu belirterek; insan olmanın en büyük değerini bizlere sunuyor. Ozana göre her insan özünde bir dünyadır, ya da evrenin proto tipidir.
Gönül bir güzel sevmiş ayrılmaz/ Dolanır peşinde çoban misali
Hiç kimse bu derdin dermanın bilmez/ Azmış yaraları perişan hali
Diyerek; aşkın ve sevginin farklı bir tanımını sunmuştur. Aşk insanı çevresinde bir girdap içinde döndürür. Âşık olan aşkını merkeze yerleştirir ve onun ardından sürüklenip durur. Perişan eder, dermansız ve kimliksiz bırakır insanı aşk. Aşk özünden ayrılmış bir parçanın, özüne kavuşmak için büyük bir özlemle geldiği bütüne yönelme isteğidir. Büyük ozan bu iletiyi sunuyor bize.
Can kafeste durmaz uçar/ Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır, yıllar geçer, / Dostlar beni hatırlasın.
Her doğan ölür. Kuş konduğu kafeste uzun süre kalmaz. Bir gün mutlaka kafesini terk etmek zorunda kalacaktır. İşte insan da bu dünyaya (kafese) kondu ve bir gün mutlaka girdiği kafesten uçup gidecektir. Bu anlamda hiç kimse, hiçbir canlı bu dünyada kalıcı değildir.
Âşık Veysel Tasavvuf şiirleri yanı sıra, bu dünyanın toplumsal gerçekliği üzerine de şiirler üretmiştir. Sevgi, dostluk, dayanışma, barış, kardeşlik... v.b gibi değerleri şiirlerinde her zaman kullanmıştır. Veysel bilimsel ve teknik gelişmelere de uzak kalmadı. Çağın olgularıyla ilgili bir ozandı.
Bir şiirinde diyor ki;
Hayyam’a görünmüş kadehte, mey’de
Neyzen’e göründü, kamışta, Ney’de
Veysel’e görünür,mevcut her şeyde
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffar.
Ömer Hayyam (1048-1131( yılları arasında yaşamış, büyük bir bilge, bir
bilim insandır. Ömer Hayyam, gericiliğe, tutuculuğa, ham sofulara karşı durmuş bir akılcı ozandır aynı zamanda. Neyzen Tevfik; (1879-1953) yılları arasında yaşamış olan ve Ömer Hayyam çizgisinde yürüyen bir ozan, bir bilgedir. Bir Ney ustasıdır aynı zamanda. Gaffar; Tanrı’nın isimlerindendir. Anlamı, bağışlayan, merhamet edendir. Veysel, her şey özünde Gaffar var diyerek, var olan her şey Tanrının bir parçasıdır demektedir.
Uzun ince bir yoldayım
gidiyorum gündüz gece
bilmiyorum ne haldeyim
gidiyorum gündüz gece
dünyaya geldiğim anda
yürüdüm ayni zamanda
iki kapılı bir handa
gidiyorum gündüz gece
uykuda dahi yürüyom
kalmaya sebep arıyom
gidenleri hep görüyom
gidiyorum gündüz gece
kırk dokuz yıl bu yollarda,
ovada, dağda, çöllerde,
düşmüşüm gurbet ellerde,
gidiyorum gündüz gece.
düşünülürse derince
ırak görünür görünce
yol bir dakka miktarınca
gidiyorum gündüz gece
şaşar Veysel iş bu hale
gah ağlaya gah güle
yetişmek için menzile
gidiyorum gündüz gece.
Veysel derin düşüncelerin, ince duyguların, üstün algıların insanıdır. O, görmeden görebilen, karanlığın içinde ışığı sezebilen bir ozandır. Evrensel oluşumun, karşıtların birbirlerini var edişinin diyalektik mantığını çok iyi kavramış ve doğasal anlamda da geliş ve gidişlerin sonsuzca olduğunu anlayabilmiş bir ozandır. Her şey geldiği ana kaynağa yönelir ve onunla bütünleşmek ister. Veysel'in de yetişmek istediği "menzil" kendisini var kılan "öz"le bütünleştirecek olan uzun bir yoldur. Veysel O yola doğru yürüdüğünü belirtiyor. Bu yol çetrefil ve zorlu bir yoldur. Onun için O gece-gündüz demeden O yola doğru yürüdüğünü söylüyor....
Bu değerli ve büyük ozanımız Âşık Veysel ‘de 21.03.1973 yılında kafesinden uçup giderek bu dünyadan ayrılmıştır.
Evren sonsuz ama küçük birimler ölümlüdür. Bu sonsuzluk içinde ölümsüzleşmek, kişinin bıraktığı eserlerle olasıdır.
Âşık Veysel bıraktığı eserlerle ölümsüzleşmiştir.
Önünde saygıyla eğiliyorum.