ÇEDES
(Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum)
ÇEDES, AKP yönetiminin eğitimde ortaya koyduğu yeni projesi.
Bu proje Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın iş birliğince hazırlanmış bir projedir.
Projenin amacı, toplumu “kendi öz değerleriyle buluşturma” gibi bir düşünce taşısa da tamamen toplumu dinsel (Sünni, Ortodoks İslam’la) değerle donatmak ve kendi ideolojik arka planlarını gerçekleştirmek ve bu yöntemle gelecek nesilleri yeniden dizayn etmek gibi bir işlevsellik taşımaktadır.
Bu projenin asıl amacının laik, bilimsel ve akla dayalı bir eğitim modelini terk edip, “tek tip insan yaratmak “gibi bir tehlike taşımaktadır. Bu projeyle eğitim gören çocuklarımızı dogmatik ve metafizik bilgilerle donatıp, düşünmeyen, sorgulamayan, çağdaş değerlerden uzak, evrensel değerlerden kopuk bir nesil var kılınmak istenmektedir.
Bu projeyi okullarda, “manevi danışman” adı altında “imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu hocaları” verecekmiş. Şimdi sormak gerekir, “bunların hiçbirinin pedagojik formasyonu yokken bunlara, böylesi bir eğitim verdirilmesi, eğitimin mantığına ne kadar uygundur? Bunu elbette gerçek eğitimciler değerlendireceklerdir.
Her şeyden önce “Maneviyat” yalnızca dinsel değerlerden oluşmuyor. Toplumsal bilinç anlamında maneviyatın esası ahlaktır. Çünkü inanç bireyi kapsarken, ahlak tüm toplumu ilgilendirir. Ahlak, bir anlamda toplumsal vicdandır. Çünkü ahlak, bir toplumun uyması gereken değerler toplamıdır. Bu değerlerin içinde doğal ki dinsel değerler de vardır. Oysa “maneviyat” adı altında bir dinin değerleri verilmek istendiğinde “(ki yapılmak istenen de budur) o zaman bu, tamamen kendisini merkezde gören dini değerlerin kendisi gibi inanmayanları kendisine benzetme, bir anlamda asimilasyona uğratma işlevselliği taşımaktadır. Esas karşı çıkılması gereken de bu durumdur. Bu bağlamda ÇEDES’E karşı çıkılmalıdır.
Anayasanın 10. Maddesi “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” demektedir. Bu anlamda ÇEDES projesi hem eğitim mantığı anlamında hem de bu öğretiyi verecek olanların bir inanca ve o inanç içinde de bir mezhebe bağlı olanların ders verecek olması açısından bu ilkeye aykırıdır.
Şu da bilinmelidir ki, inanç insanların iç dünyasını huzura kavuşturma işlevi görür. Dolayısıyla her bireyin inancı kendi iç dünyasıyla ilintilidir. Bu anlamda kimsenin inancına karışmamak gereklidir. Bunu da sağlayan laikliktir. ÇEDES projesi bir diğer anlamda laik, çağdaş ve bilimsel eğitimi dejenere edip, toplumu çağdaş dünyadan koparma gibi bir tehlikeyi de taşımaktadır. Oysa ki eğitim zamanın ruhuna uygun, çağdaş değerlerle donanmalı ve çağın değerlerini taşımalıdır.
Bu proje, aynı zamanda seküler dünyanın verilerini ilke edinmiş olan ve inançsal değerlerini kendilerine özgü olarak yaşamaya çalışan laik ailenin ve ayrıca Alevi-Bektaşi inancına sahip ailelerin çocuklarını zorla kendi inançsal değerleriyle yetiştirmek ve özellikle Alevi-Bektaşilerin asimilasyonunu sağlamak gibi bir misyon da taşımaktadır.
ÇEDES diğer bir yandan Anayasanın 42. Maddesine de aykırıdır. Bu maddeye göre “kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.” Böylece Alevi çocuklarının almak istemediği bir “eğitimi” zorla aldırmak “eğitim hakkının” elinden alınması demektir.
Eğitim, insanın içsel yapısını, içindeki potansiyeli, yetenekleri açığa çıkarmayı içeren bir organizasyondur. Çok yönlüdür ve bellek açıcıdır. Eğitimin en büyük amacı, bireyi ve toplumu ulaşılmış olan en üst değerlerle buluşturmaktır. Çağın değerleri, bireye ve topluma yüklemektir. Bu anlamda çağdaş değerleri içermeyen her eğitim hem bireyi ve hem de toplumu geri bırakır.
Çağdaş eğitim, kişinin geleceğini kendisinin belirlediği, yetenekleri doğrultusunda eğitildiği, bağımsız ve özgür kafalara sahip insanlar yetiştirmeyi hedefine kor. Bu eğitim yapısında, çağdaş değerler, bilimsel görüşler, son teknik bilgiler ve paylaşımcı, dönüştürücü, ileriye ve geleceğe taşıyıcı öğelerin bulunması zorunludur.
Sorgulayan, araştıran, özgür, bilimsel ve eleştirel bir eğitim anlayışı en temel olandır. Tutucu, gerici, hurafeci, genelci, dinci vs. gibi konuları eğitim anlayışı olarak sunan bir ülkenin gençlerinin hepsinin üniversiteyi kazanıp okuması bile okuyana ve topluma ne kazandırır ki. Hedef yalnızca diploma almaya hedeflenen, niteliği ve akademik kariyeri tartışılmayan bir eğitim modeli toplumu geriye götürmeye çalışan bir toplum modeline denk düşmektedir.
Böyle bakıldığında AKP’nin eğitim anlayışı ve uyguladığı politikaları, bütün okulları ve dersleri “dinselleştirerek” ve “dinsel referansı” öne çıkararak, bilimsel bakışı ve çağdaş değerleri öteleyen bir anlayışı içerdiği görülecektir. Bu anlayış, bireyi ve toplumu geriye taşıyan, durağanlaştıran, bilim ve teknolojiden uzaklaştıran bir anlayıştır. Ve bu, bireylerdeki potansiyelin nötrleştirilmesini sağlar.
Oysa zamanın ruhunda uzaya insan gönderilecek bir aşamaya gelinmiştir. Bugün, canlıların genetik kodlarının çözümlendiği, suya yazı yazıldığı, nano-teknolojinin geliştiği, robotik insanın yaratılmasına ramak kaldığı, insanlığı daha da ileriye taşıyan bilimsel gelişmelerin yaşandığı, iletişimi daha da kolaylaştıracak aletlerin yapıldığı vs. bir çağda, eğitimin tüm bu bilimleri kapsayacak ve aşacak bir yapıda olması gerekirken; tam tersine dinselleştirilmesi ülkemizin geleceği açısından ürkütücüdür.
Tüm bu nedenlerden dolayı ÇEDES eğitimi aldırmak istemeyen her aile, çocukları adına okula dilekçe vererek bu eğitime katılmama hakkını kullanmalıdır.
Esas olan çocuklarımıza bilimsel ve çağdaş değerleri içeren bilgilerle donatmaktır.