Cumhur; Arapça (cumhur: Halk; anlamına gelir.) Arapça “Cumhur” sözcüğünden türemiştir. Halkın istenciyle seçtiği yöneticiler tarafından yönetilen devlet biçimidir.
            Cumhuriyet, yönetiminde halkın iradesi egemendir. Bu bağlamda yöneticiler güçlerini halktan alırlar ve dolayısıyla halka karşı sorumludurlar.
            Cumhuriyet, yöneticilerin güçlerini “ilahi güçten” aldıklarını söyleyen “teokratik yönetimin tam karşıtıdır. Kral ya da padişah monarşiyle devleti yönetirlerdi. Krala ya da Monarka dokunulmazdı. Çünkü bunlar güçlerini Tanrı’dan aldıklarını söylerlerdi. Tanrı’dan alınan güce kim karşı gelebilir ki? Bu yolla Monark, yani tek bir kişi devleti keyfince yönetirdi. Cumhuriyet’le birlikte yönetimler “gökyüzünden, yani ilahi olandan” yeryüzüne indirildi. Kutsal olan değil, halkın kendisi yöneticisini belirler oldu.
            Cumhuriyet yönetiminde “Seçim” en temel işlevdir. Halk seçim yoluyla kendisini yönetecek insanları seçer.
            Halkın egemenliğine dayanan Cumhuriyet, çağdaş dünyada uygulanan en geçerli yönetim şeklidir.
            Cumhuriyet yönetimiyle insanlar ümmet ve kul anlayışından, yurttaş ve birey olma anlayışına getirildiler.
            Cumhuriyet, kişinin özüne kavuşması, kendi bilincini, kimliğini, özgürlüğünü kazanmasıdır.
            Cumhuriyet yönetiminde, hiçbir aileye, hiçbir guruba, hiçbir ırka..v.s ayrıcalık tanınmaz. Herkes seçilmek koşuluyla yönetime katılabilir.
            Cumhuriyet yönetiminin olmazsa olmazı, devleti yönetenlerin Seçimle gelmiş olmalarıdır. Seçilenlerin görev süreleri Anayasayla, kanunla belirlenir. Yönetime seçilenler seçildikleri süre içinde görevlerini yaparlar ve süreleri dolduğunda ise görevi bırakırlar. Görevi bitenlerin yerine yeniden seçim yapılır ve aynı görevi yeni seçilenler yürütürler ve bu işlev bu ilkelere üzerinden sürer gider.
            Cumhuriyet yönetiminde erkler ayrılığı vardır. Bu erkler ayrılığı Cumhuriyet Yönetiminin özünden sapmaması ve seçilenlerin de denetim altına alınması için bir nevi kurulu düzeni kendi düzleminde sürdürülmesi için kurulmuştur. Buna göre Yasama, Yürütme ve Yargı üçlüsü Cumhuriyet’i daha da önemli kılan bir yönetim şekline sokmaktadır.
            Cumhuriyet, halkın örgütlenmesiyle yönetime katılması, güçler ayrılığının işlevsellik kazanması alınacak kararlarda halkın etkin olması ve kamuoyu iradesinin yönetimde etkin olmasıyla "Demokrasi" oluşur.
            Demek ki; tek başına "Cumhuriyet" değil Demokratik Cumhuriyet ancak özgür iradenin öne çıkmasını sağlar. Bu anlamda demokratik cumhuriyet:
            -Bireyin özgürleşmesi,
            -Yöneticilerin yönetme gücünü kutsaldan değil halktan alması;
            -Kulluktan yurttaşlığa geçilmesi;
            -Ümmet bilincinden, bireysel bilince geçilmesi, vatandaşlık bilincinin egemen olması ve kişinin kendi kararını kendisi vermesi, yani bireyin kendisi olması,
            -Teokratik yönetimden kurtulup, halkın egemenliğinin geçerli olması;
            -Yönetenlerin, yönetimlerini yasalar ve kurallar ölçüsünde yerine getirmesi,
            - Demokrasinin uygulanmasının koşullarının var olması,
            - Yasaların ve kuralların çağdaş insani değerlerle donanması, 
            -Bireyi ve toplumu geliştirici değerlerin egemen olması,
            -Her türlü yönetim alanlarında keyfiliğin kalkıp, yasaların ve kuralların geçerli olması,
            -Halkın seçilme ve seçme hakkına kavuşması,
            - Aklın ve bilimin öncülüğünde kararlar alınması,
            - Toplumda ki davranışların ve uygulamaların başkalarının hakkını kısıtlamaktan uzak olası;
            - Liyakatin geçerli olması; bilginin önsel alınması; 
            - Yaşam hakkının kutsal sayılması.....
            Görüldüğü gibi Cumhuriyet yönetimi toplumu dönüştüren bir yönetim anlayışıdır. Cumhuriyet çağdaş değerleri toplumsal anlayışta geçerli kılacak koşulları özünde taşır ve insanı merkez olarak alır.
            Özünde, Cumhuriyet bir yönetim şeklidir. Cumhuriyetin niteliğini belirleyen onun hangi anlayışı ve toplumsal değerler bütününü geçerli görmesiyle ilintilidir.
            Laiklik ve demokratik olmayan cumhuriyetler, baskıcı ve yaşam hakkına müdahaleci, bilimi dışlayan, adaleti ve hukuku öteleyen, güçler ayrımını hiçe sayan vs yönetimler var kılarlar. 
Ülkemizde en 150 yıldır devam eden parlamento rejimini yıpratıp, işlerliğini engelleyip, başkanlık istemek de Cumhuriyet'in niteliğini demokratik bir nitelik kazanmasının da önüne geçmektir.
Çünkü başkanlık, yapısı gereği tek kişinin karar vermesi anlayışına ve yönetimin bir kişinin iradesine bırakılmasına dayanır.
            Şu bir gerçek ki hiçbir insan tek başına her şeyi bilemez. Başkanlık güçler birliğini içerir. Oysa demokrasinin olmazsa olmazı güçler ayrılığıdır. 
            O halde, sorgulamanın, kurgulamanın, bilginin, emeğin, aklın, bilimin, demokrasinin, laikliğin, hak ve adaletin, güçler ayrımının, özgür düşüncenin, denetimin, vs. egemen olduğu demokratik-laik cumhuriyet en geçerli ve en doğru yönetimdir.