DERVİŞ KEMAL'İN OZANLIK YÖNÜ


Ozan, sessiz toplumun konuşan dildir. 
Şu söylenebilir ki; sorgulayan, araştıran ve bilgiye ulaşmaya çalışan insanlardan birileri de ozanlardır. 
Ozanların en büyük özelliği, bildiklerini şiirsel bir dille açıkça dile getirmelerdir. Bu anlamda ozanlar, çekinmeden düşüncelerini söyleyen ve gerektiğinde bedel ödemeyi göze alan bir kişilik sergilerler. 
Bir ozan, iç dünyasında ki bilgiyi, bir çağlayan gibi coşkunca dışarıya yansıtır. Bu anlamda da korkusuzdur. Çekinen, sinen, korkan vs. bir insan ozan olamaz. Esasında “âşıkla” ozan arasında ki en büyük farklılık da budur. 
Ozanlar heyecanlı ve coşkulu olurlar. Onların en önemli özellikleri, doğaçlamalarının, ezberlerinin ve belleklerinin güçlü olmasıdır. 
Bu genel değerlemelerden sonra Derviş Kemal’in ozanlık yönüne bakabiliriz.
Derviş Kemal, gençliğinden başlayarak hakka yürüyene kadar hep şiirle dolu dolu yaşamış, şiirler yazmış ve çok önemli dizeler üretmiştir. 
Derviş Kemal’in 1945 yılından, 1956 yılına kadar yazdığı şiirler amatörcedir. Söz konusu bu şiirler, genellikle ergenliğin ve gençliğin verdiği enerjiyle oluşan ve daha çok duygu yoğunluğuyla yazılan, aşk, sevda, sevgi vs. gibi konuları içermiştir. 15-16 yaşına gelen Derviş Kemal’in şiirleri, 1956 yılından sonra, artık daha felsefi, daha toplumsal ve daha düşünsel bir hâl almaya başlamış ve kişiliğinin gelişmesiyle birlikte, şiirlerinde ki derinlikte artmış ve yapıtları daha da olgunlaşmaya başlamıştır. Artık, olguların ve olayların farkına varmış olan, aklı, mantığı ve bilinci öne çıkarmış bulunan ozan, bu tarihten itibaren, daha çok toplumsal ve tasavvufi şiirlere yönelmiştir. Bu dönüşümü ozan yazar Ayhan Aydın’a şöyle açıklamıştır: “1956 yılında ben Cem’e dâhil oldum, Cemdeki sırasında o büyük âlemi görünce bende büyük bir değişiklik oldu. O güne kadar yazdığım aşk şiirlerini yırtıp attım. Ondan sonra tasavvufa yöneldim. O yıldan beri de yazıyorum. Şimdi üç binden fazla şiirim var. Fakat yazdığım şiirleri devlet memuru olduğum için yayımlayamamıştım…” (Ayhan Aydın; Günümüz Alevi Ozanları, Cem Vakfı Yay. 2004, s. 369).
Derviş Kemal, şiir konusunda hiçbir ders ve eğitim almamıştır. Tamamen kendi yetenekleriyle yazdığı şiirleri, halk şiirinin en güzel örneklerini oluşturmuştur. İki bini aşkın şiiri bulunan ozan, ortaya koyduğu dizeleriyle dinleyenleri etkilemiş ve insanları derin düşüncelere yönelmelerini sağlamıştır. 
İlkokuldan sonra okuyamamıştır ama onun için en büyük öğretmen doğa, yaşanılan tecrübeler, içinde yetiştiği kültürel değerler ve ailenin sahip olduğu düşünsel ve inançsal birikim, en büyük okul olmuştur. Derviş Kemal, her türlü (dirimsel ve tinsel) besinini yaşamın pratiğinden almıştır.
Ozanlar, esasında doğanın ve toplumun gizli dilini çözebilen ve o dili okuyabilen insanlardır. 
Şu bir gerçek ki, doğa sürekli üretir ve süreç içinde de ürettiğini tüketir. Yani doğa ürettiğiyle kendisini besler. Üreme ve tüketme işlevi aralıksız ve sonsuzca sürer. Esasında devinimi ve hareketi sağlayan en temel güç, doğanın kendisini sürekli üretmesi ve tüketmesidir. Çünkü her üreyen tükenir, her tükenense yeni bir oluşumu var kılar.
İnsan da doğal bir varlıktır, doğanın bir eseridir. Bu anlam da doğanın dışında kendisini var kılamaz. Büyük nasılsa, küçük de öyledir. Yani doğa nasıl davranıyorsa, küçük bir doğa olan insan da aynı şekilde davranır. Doğa da geçerli olan yasalar, insan için de geçerlidir. Bu anlam da, nasıl ki doğa ürettiğini tüketiyorsa, insan da bir doğal varlık olarak üretir ve ürettiğini de tüketir. Bu iki olgu, insanın yaşamını sürekli kılar. Doğan, dünyaya gelen bir insan, yaşaması için beslenmesi gerekir. Beslenmesi için de üretmesi zorunludur. 
İnsan, gelecek düşüncesine sahip, bilinçli bir varlıktır. Bundan dolayı da yarınını kurgulaması ve kurması gerekir. Bu nedenle de geleceğe ürün aktarması veya birikim sağlaması zorunludur. Bu da, geleceğe değer aktarmakla olur. Bundan dolayı da insan, bilgiyle “değer” var eden, bilinçli bir varlıktır.
Değer, dirimsel ve tinsel olmak üzere iki yönlüdür. Dirimsel değer, doğa da var olan nesnelerin, insanın yararına getirilmesi ve toplumun hizmetine sunulmasıdır. Tinsel değerlese, sanat, estetik, aktöre (ahlak), idealler, ütopyalar vs. gibi; insanı insanlaştıran düşünsel, davranışsal ve sanatsal edinimleri içerir. Aslında, hemen her insan dirimsel değer üretir ve bu özelik insanın doğasal yönüdür. Çünkü üretimsiz, devinimsiz ve hareketsiz bir doğa var olamaz. Eylemsizlik doğanın yapısına aykırıdır. İnsan, ayrıca tinsel besin de alması gerekir. Toplumsallaşması ve insanlaşması, söz konusu tinsel besinlere sıkı sıkıya bağlıdır. Bu anlam da, insanın insanlaşması, insanın, doğasal yönünü geliştirmesiyle, toplumsallaşmasıyla ve bu anlam da “toplumsal değerleri” varlaştırmasıyla olasıdır. Buna kısaca kültür diyoruz. 
Bu bağlam da, kısaca, insanın insanlaşması, geleceğe akan dirimsel ve kültürel değerlerle; söz konusu oluşan değerleri geleceğe aktarımlarla, ekonomik kazanımlarla; estetiğin gelişmesiyle, edebiyatla, müzikle, şiirle, yontuyla, tiyatroyla, bilimle, teknikle, ahlakla vs. olur. Söz konusu bu değerleri çıkardığımızda “insanın, üreyen, beslenen, yiyen- boşaltan” vs. bir varlıktan farkı kalmaz. 
İşte, insanın insanlaşması; düşlemsel, düşünsel, estetik, aktöre, sevgi, yardımlaşma, paylaşma, özgürleşme, teknik ilerleme, vs. gibi üstün değerlerle gerçekleşmektedir. Ama özellikle tinsel ve estetik değerleri her insan var kılamaz. Bunları ancak, seçkin ve yetenekli insanlar varlaştırabilirler. Bunlara genel anlam da “sanatçı (ozan)” denmektedir. Sanatçılar- (ozanlar), ürettikleriyle, varlaştırdıklarıyla, yalnızca yaşadıkları döneme değil, zaman-mekân ötesine de akarak evrensellik kazanırlar. 
Bu bağlam da yeteneğini ortaya çıkaran ve onu bedenleştiren, her türlü baskıyı göze alıp söylenmesi gerekeni söyleyen her insan, ozan veya sanatçı, her süreçte insanlara öncü olurlar. Toplumun bilincini açanlar ve toplum üzerinde etkili olan ozanlar-sanatçılar, her zaman, bedel ödemişlerdir. Bu insanlar, bedel ödemeyi de göze alırlar. Bedel ödemeyi göze alamayan bir insan, öncü olamaz ve topluma ışık salamaz.
Bu anlam da ozan bedel ödeyen insandır. Derviş Kemal’de, şiirlerini yazarken, her türlü bedel ödemeyi göze almış bir ozandır. Onun şiirlerine bakıldığında, çok cesurca yazılmış dizelerinin olduğu görülecektir. Özellikle toplumsal ve tasavvufi şiirleri, bu anlam da örnektir. 
Derviş Kemal, sorgulayan bir ozandır ve birçok taşlama ve şathiye de yazmıştır. Tasavvufla buluşan ozan; Yunus Emre gibi, kendisini var kılan gerçekliğin peşine düşmüştür. Pir Sultan’ı özüne katan Derviş Kemal, dünyada ki haksızlıklara, yolsuzluklara, savaşlara, yoksulluğa, ezilmişliğe vs. karşı çıkmış ve her zaman en üstün insani değerleri savunmuştur. Onun şiirlerinde muhabbet, sevgi, aşk, adalet, paylaşım, dayanışma vs. gibi üstün insani değerler egemendir. 
Bu değerlendirmeler bağlamında Derviş Kemal’in ozanlık yönüne baktığımızda, her şeyden önce onun çok güçlü bir kaleme sahip olduğunu görmekteyiz. Derviş Kemal’in şiirlerindeki örgü ve anlam bütünlüğü çok üst aşamalardadır. Ozanın şirini okuyan her insan, estetik bir tat duymakta ve derin düşüncelere dalmaktadır. Bazen, bir dizesi bile hacimli bir kitabın sayfalarını dolduracak bir güce sahiptir.
Şiirlerini yazarken, bir önceki şiirlerinin benzeri olmamasına özen gösteren ve her şiirinin özgün olmasına dikkat eden Derviş Kemal, her şiirin de yeni ve farklı iletiler vermeyi ilke edinmiştir.
Yaşadığı zaman içinde, dönemin tanınmış, ünlü ozanlarıyla da buluşan ve tanışan Derviş Kemal, birçok ozanla, sanatçıyla da dostluklar kurmuştur. Derviş Kemal’in tanıştığı ilk ozan Feyzullah Çınar olmuştur. Daha sonra Âşık Daimi, Âşık Nesimi, Hüseyin Kaçıran, Mahmut Erdal vs. gibi ozanlar olmuştur. Ama Kemal Derviş’i kamuoyuyla buluşturan ozan Feyzullah Çınar’dır. Sivas’ta yakılarak katledilen Nesimi Çimen de çok yakın dostudur. 
Derviş Kemal, sorgulayan bir ozandır ve birçok şathiyesi de vardır. O, Yunus Emre gibi, kendisini var kılan gerçekliğin peşine düşmüştür. Onun şiirlerinde muhabbet, sevgi, aşk, adalet, paylamış, dayanışma vs. gibi üstün insani değerler egemendir. 
Derviş Kemal, zamanın ruhunu yansıtan güçlü dizelerin sahibi bir ozandır. Bakınız bir dörtlüğünde ozanlar için şöyle demiş: 
Ensesinden teri akan
İnsan kılığından çıkan
Ocağında tezek yakan
İnsanların ozanıyım.

Halkı için derde giren
Her çileye göğüs geren
İnsanlığa hizmet veren
İnsanların ozanıyım… (Aydın, age, s. 384).
Derviş Kemal, duruşunu, tarafını, dünya görüşünü ortaya koyarak her zaman üretenden, emekçilerden, halktan, ezilenden, çile çekenlerden yana olduğunu; esas olanın insanlığa hizmet olduğunu ve bu bağlam da, gerçek bir ozanın da emekçiden, çalışandan, işçiden, üretenden, ezilenden, halktan yana olması gerektiğini belirtmiştir.
Yine bir başka dörtlüğünde ozanlar için şöyle der:
Derviş KEMAL, özü ile
Hakk’ı gördü gözü ile
Sazı ile sözü ile
Ozanlar savaşta gerek… (Haz. Kılavuz Bakır; Derviş Kemal Şiirler; Şah Nefesi; Alev Yay. 2012 s. 98.)
Ozan, kimsenin göremediğini görendir. Gözü ile algılayıp, özü ile kavrayan, şekle aldanmayan, her şeyi bütünselliği içinde değerlendiren, oluşla-sonuç arasında bağıntı burabilen ve bu bağlam da her şeyin içinde gerçeği (özü, Hakk’ı) görebilen insandır. Ozanlar, ulaştıkları gerçekleri halka açıklamalıdır. Bunu yapamayan bir insan gerçek anlam da bir ozan olamaz. Çünkü ozan, bedel ödemeyi göze alabilen kişidir. Derviş Kemal’de bu gerçekliğe vurgu yapmıştır. Bu anlamda bir ozan olarak, bildiklerini açıkça dile getirmekten çekinmemiştir. 
Derviş Kemal, bir başka dörtlüğünde de şöyle demiştir:
Kim nerede çıkmaz yola daldıysa
Kim ne zaman kul hakkını çaldıysa
Kim ne biçim kimden rüşvet aldıysa
Hemen görür ozanların gözleri… (Bakır, age, s. 233).
Bu dizeler, ozanın hangi özellikleri taşıdığını ortaya koyan dizelerdir. Ozan, zorda kalanlara çözüm üreten, çıkmaz yola girenlere gerçek yolu gösteren, haksızlığa uğrayanların sözcüsü olan vs. bir öncü kişidir. Gerçek ozan, her zaman haklıdan, adaletten, özgürlükten, dayanışmadan vs. yanadır. Zalimlere, rüşvetçilere, rantiyecilere, rüşvetçilere vs. karşıdır. Derviş Kemal’de bu özellikleri taşıyan bir ozandır. 
İnsana ne gerekliyse
Vardır bizim yolumuzda
Kişi Hakk’a hevesliyse
Vardır bizim yolumuzda (Age, s. 188)
Alevilik-Bektaşilik yüce değerleri içinde barındıran bir ulu yoldur. Öğretisinin ve inancının bütün değerlerini “sevgi” üzerine kuran bu inanç, “yetmiş iki millete aynı nazarda bakmayı” hedef kılmıştır. Bu anlamda Alevilik-Bektaşilik, insanı yücelten, ona değer veren, insanı üstün değerlerle buluşmasının formülünü “kâmil-insan” kuramıyla ortaya koymuş olan ve “insanı seven Tanrı’yı da sever diyen”, bir felsefi/inançtır. Ozan da bu gerçekliğe vurgu yaparak, “Tanrı’ya varmak isteyen, bizim yolumuza gelsin; çünkü Tanrı’ya ancak sevgiyle varılabilir” demektedir. 
Mutluyum mürşit-i kâmile erdim
Huzurda insanlık ikrarı verdim
Ateşe konulmuş potaya girdim
Nefsimi erittim ayin-i cem de (Age, s. 202)
Ozan, bilgelerin ortaya koyduğu değerleri edinerek, onların verdiği besinle insan olmanın bilincine erdiğini ve olgunlaştığını belirtmektedir. Girdiği yolun, ateşin içine girmiş gibi insanı etkilediğini ve bu yolun çok zor bir yol olduğunu vurgulayan ozan, bu yolun edep ve erkânını edinerek nefsini eğittiğini ve bunun da “insanlaşma” yönünden çok önemli bir aşama olduğunu belirtmektedir. Bu durumun kendisini çok mutlu ettiğini söylemektedir.
25 Nisan 2015 günü Hakk’a yürüyen, geldiği kaynakla buluşan ve bulunduğu konumdan, bir başka boyuta ulaşan Derviş Kemal, yaşadığı dönemde insanlığa ışık saçarak, bu hayattan ayrılmıştır. 
Büyük ozan, ışıklar içinde uyu… 
Hakk'a yürüyüşünün 1. Yılında Derviş Kemal'i saygıyla anıyorum