DÖRT KAPI’NIN ANLAMI
Alevi-Bektaşilik özünde insanı arındırmaya dönük bir inanç ve öğretidir. Böyle olunca, insanlığın tarihsel süreç içinde var ettiği değerler sistemi, Aleviliğin ve Bektaşiliğin bedenleşmesinde en temel olgular olmuşlardır.
Değerler sistemi, insanlığın toplumsal yaşamda var ettikleri davranışsal, düşünsel, inançsal ve kısacası insansal değerlerden oluşmaktadır. Bu değerler içinde etik, ahlak, hak, adalet, sevgi, paylaşım, dayanışma, üretme ve adilce üleşme vs. gibi insanı insanlaştıran değerler olduğu gibi, tam tersi insanı insanlıktan uzaklaştıran nefret, kin, bencillik, düşmanlık, kavga, vs gibi olumsuz değerler de vardır. Bu değerler sistemi içinde, insanı insanlaştıracak değerler çok önemlidir ve Alevilik, tüm bu güzel değerler üzerinde inançsal ve diğer toplumsal değerlerini oluşturmuştur. Bu değerlerin içinde en üst noktada bulunan değerse “sevgidir”. Bilinmelidir ki, sevginin üstünde başkaca bir değer yoktur. Çünkü sevgi yaşatmak, korumak, kollamak, üretmek, var etmek, paylaşmak, dayanışma içinde olmak vs gibi, tüm diğer değerlerin de ana kaynağıdır. Sevgi olmadan üretim olmaz, üretim olmadan besin olmaz, besin olmadan beslenme ve enerji olmaz, enerji olmadan insan yaşayamaz vs… O halde yaşamın kaynağı sevgidir.
Evren de birbiriyle bağıntısız hiçbir şey yoktur. Her şey her şeyin içindedir ve her şey her şeyin kaynağıdır. Evrensel anlamda ki bu bağıntının kavramsal adı sevgidir. Çünkü sevgi bağlayıcı, yönlendirici, çekici güçtür.
Evren de her şey döngüsellik içindedir ve her şey her şeyin çevresinde dönmektedir. Bu döngüyü sağlayan kavramın adı sevgidir. Çünkü sevgi, eyleme yönlendiren, etkinlik sağlayan itici güçtür.
Tasavvuf anlayışına göre, her şey Tanrı’dan çıkmıştır ve Tanrı’ya dönecektir. Bu çıkış ve kaynağa dönüş ilkesinin kavramsal adı sevgidir. Çünkü sevgi, parçayla bütünü birbirine yakınlaştıran enerjidir.
İnsan bedenini oluşturan organların birbirleriyle uyum içinde çalışması ve parçaların bir araya gelerek bir bütünlük oluşturmasının kavramsal adı sevgidir. Çünkü sevgi, yakınlaştırır, yönlendirir, eşleştirir, yanaştırır ve ayrılığı uzaklaştır.
O halde, evreni var eden en temel itici enerjinin kavramsal adı da sevgidir. Sevgi, var oluşun itici gücüdür.
Sonuç olarak sevgiyi yakalamak ve sevgiye ulaşmak gereklidir. Bunun için de, doğuşta var ve duyguların yönlendirdiği biyolojik güdüleri eğitmek ve onların yerine kültürel değerleri egemen kılmak ve söz konusu insanı insan yapan değerleri bilince yüklemek gereklidir. Bu da ancak, deneyimle, öğrenmeyle, tecrübeyle ve en önemlisi eğitimle söz konusu olabilir.
İşte dört kapı kırık makam, insana insan olma bilincini vermek için, insanların kültürel değerlerle donanmasının gerekli olduğunu düşünen bilgeler, inanç önderleri, mürşitler ve veliler tarafından ortaya konmuştur.
İçinde çok önemli değerler vardır. Kısacası dört kapı, kırk makam değerler toplamından oluşmuştur.
Dört kapı kırık makamın, toplumsal anlamı, insanları sevgi denen o yüce değere ulaştırmayı amaç edinir. Bu bağlamda, paylaşan, dayanışma içinde olan, üreten, kardeşliği, dostluğu, arkadaşlığı vs öne çıkaran, herkesin tok olarak yaşadığı bir toplumsal aşamaya ulaşmanın bilincini insanlara vermek, dört kapı, kırk makamın en büyük işlevidir.
Dört kapı, kırk makamın felsefi anlamı, insanın doğayla bir bütün olduğunu, doğa da en küçük zerreden, en büyük nesneye kadar her şeyin birbirleriyle bağlantı içinde bulunduğunun bilincini vermeyi amaçlar.
Dört kapı, kırık makamın inançsal anlamı; esasında inancın kendi iç dünyasını huzura kavuşturmayı ve insanın kendisiyle yabancılaşmasını önlemeyi amaçlar. İnancın özüyse, insanı Tanrıya taşıyacak içsel bir yolculuktur. O halde bu yolculuğun da bilinçli yapılması gereklidir. Bu bağlamda dört kapı kırık makam, Tanrıya gidecek olan yolun yöntemini, genel hatlarını ve değerlerini ortaya koyan bir işlevselliğe sahiptir.
Dört kapı kırk makamın teozofik anlamı; Tanrı bilinebilir ve doğanın her zerresinde bile tanrısal değerler olduğunu söyler. Tanrıya ulaşmak için, doğasal gerçekliği bilmek ve insanı tanımak en başta gelendir. Çünkü insan da bütün tanrısal özellikler mevcuttur. O halde, insanı tanımak gerekir. Dört kapı, kırk makam, insanı tanımayı amaçlayan değerler bütünselliğini içerir. İnsan, kendisini tanıdıkça, iç dünyasına derinlemesine bir yolculuk yaptıkça, kendi özünde ki gizlenmiş olan nice değerleri açığa çıkaracak ve onları açığa çıkardığı oranda da Tanrıya daha çok yaklaşacaktır. Çünkü büyük ve küçük aynı özden oluşmuştur.
Kısacası, dört kapı kırk makam, insanın iç dünyasında yaptığı, inançsal ve düşünsel değerleri içeren ince bir yolculuktur. Bu yolculuğun özü, insanın kendisini ve kendisini oluşturan değerler bütününü kavramaktır. İnsanın kendisi olması ve kendisini tanımasıdır. İnsanın kendisini var kılan ana kaynağı keşfetmesi ve dünyada ki yerini bilmeye dönük bir düşünsel kurgulamaya girmesidir.
Bu bağlamda dört kapı, kırk makam, Alevi-Bektaşiliğin bedenini oluşturan temel değerleri içerir. Bunun için denebilir ki Dört Kapı, Kırık Makam, Aleviliğin anayasasıdır.
Dört Kapı, Kırık Makam, Alevi inancının ve öğretisinin olmasa olmazıdır.
Bu öğretinin temellerini ve yasalarını ortaya koyanlar, mürşitler, veliler, pirler, ozanlar ve dervişler olmuşlardır. Bunlara bilgeler diyoruz.
Bu anlamda, inancımızı geçmişten bugüne kadar taşıyan dedelerimiz, yani inanç önderlerimiz; öğretimizi edebi bir dille anlatan ve bugünlere taşıyan ozanlarımız ve öğretimizi düşünceler üreterek zenginleştiren mürşitlerimiz, pirlerimiz, velilerimiz, bu değerlerin oluşmasını da sağlamışlardır ve ayrıca o değerleri bizlere de ulaştırmışlardır.
Esas olan, insanın her türlü kötülüklerden arınması ve saflaşmasıdır. İşte bu bilgelerimiz, insanı “arındırmak” için, çok önemli değerde ilkeler, edep ve erkân dediğimiz belirli yasalar ortaya koymuşlardır. İşte bu ilkelerden veya yasalardan en önemlisi ve belki de en temel olanı dört kapı kırk makamdır.
Bu açıklamalardan sonra, dört kapı ve kırk makamın bizlere vermek istediği esas özü nedir? Bunu sorgulayıp, yanıtını bulmaya çalışalım:
Erzurumlu Noksani Baba, bir dörtlüğünde şöyle demiş:
Şer’i Hak’tan delil olup
Tarikat bahr-ına dalıp
Marifetten aşna bulup
Acep ülfettedir âşık. (Erzurumlu Noksani Baba, Haz. Adil Ali Atalay; Can Yay. 3. Baskı, 1996, s. 114)
Ozan, yukarıdaki dizelerinde, Şeriatı var olan gerçeklik olarak görmekte ve bu bütünsel, nesnel gerçekliğin, Hakk’ın delili olduğunu söylemektedir. Ozana göre, Tanrı’ya ulaşmak isteyen, var olana bakması ve oluşun içinde ki özü görmesi gerekir. Var olanın özündeki gerçekliği görebilen bir bilinç, o gerçekliğin bir umman olduğunu görecektir. Zerre de bile bir umman vardır. Bunu görebilen birisi, ona ulaşmak için o ummana dalar. O ummana dalan kişi Tarikata girmiş olur. Çünkü tarikat, zerrenin içindekini görebilmek amacıyla içine girilen bir ummandır. O umman da kişi kendisin de bulacaktır. Ummanda kendisini de diğer var olanlarla birlikte bir bütünlük içinde bulan kişi, artık ummanla-zerre arasında ki bağıntıyı da kurabilecek aşamaya gelir ve nesnelerde ki gerçekliğe ulaşır. Varlığı ve oluşu bilir ve içinde ki Tanrı’yı da görür ve tanır. Burada artık kendi özünde ki eksikliği de gidermiş olur. Bu “aşk” halidir. Çünkü kendi özüyle, var edici temel özü birleşmiştir. Böylece huzurludur, gönençlidir ve rahattır.
NOT: DÖRT KAPI KIRK MAKAM, kitabımdan bir bölüm...