EVREN NEDİR?

            Evren, başlangıcı ve sonu olmayan, sınırsız ve biteviyesiz olguların ve olayların art arda, sonsuzca varlaştığı, özünde negatif, pozitif ve ara enerjilerin bulunduğu, söz konusu bu enerjilerin bir boyuttan başka boyutlara biteviyesiz geçtiği, nesnelerden gizil nesnelere, gizil nesnelerden nesnelere dönüştüğü, sonsuzca gerçekliklerin yaşandığı oluşumlar, değişimler, dönüşümler, devinimler ve görüngüler toplamıdır.

            Bu anlamda evren, enerjiden oluşmuştur ve evrenin en temel besini enerjidir. Her şey, insan da dâhil görünür ve görünmez tüm varlıklar enerji alış-verişi yapmakta ve enerji yüklenmekte, enerji boşaltmaktadır.

            Peki, enerji nedir?

            Enerji, güçtür; yapabilme-dönüştürme, devindirme ve varlaştırma işlevselliğidir.

Enerji, evrenin varoluş biçimidir. Bu anlamda her şey enerjidir ve enerji her şeydir. Ünlü bilim insanı Nikola Tesla “Eğer evrenin sırrını bulmak istiyorsan, enerji, frekans ve titreşim açısından düşünmelisin” demiş. www.obg-necdetkaynak.blogspot.com

            Esasında her şey, hız-hareket-titreşim-frekanstan oluşmaktadır. Çok hızlı devinen bir nesne insan bilinci tarafından algılanamaz. Örneğin, bir bağlamanın teline hızla dokunduğumuz da o tel hızla titreşir ve frekans sayısı hızla artar ve bundan dolayı teli göremeyiz. Telin titreşimi yavaşladıkça frekans sayısı da azalır ve süreç içinde telin titreşimi öğle bir hıza düşer ki tel artık görünür olur. Bu örnekte olduğu gibi, evrende her şey bu konumdadır. Işık hızıyla giden bir nesneyi algılayamayız. Büyüğü anlayabilmek için küçükte olan her şeyin büyükte de olduğunu; küçüğü anlamak için de büyükte varlaşan her şeyin küçükte de varlaştığını bilmek gerekir. Hermes der ki “ Yukarı da ne varsa aşağıda da o var”… Buna benzer olarak şöyle de denebilir; “büyükte ne varsa, küçükte de o vardır”…

            Evrende değişmeyen hiçbir şey yoktur. Değişim de enerjinin farklı boyutlarını ifade etmektedir.  Sürekli var olan enerjidir. Enerjinin hızı, yoğunluğu, genleşmesi, titreşimi vs. maddenin farklı konumlarını belirler. Evrendeki en büyük hız ışık hızıdır ve bu hıza erişen bir nesne artık enerjinin en yoğun titreşim aşamasına geçer ki, örneğin dünyamız bu hıza ulaşacak bir konuma gelse, bu kocaman dünya içindekilerle birlilkte bir noktacık kalır ve her şey her şeyin içine geçer.

            Bu anlamda evren, ışıktır, dalgadır, titreşimdir. Her nesne, varlık, ışıktan oluşur. Işık, hem dalga ve hem de parçacıktır. İkisi arasında sonsuz geliş-gidişler vardır ve geliş-gidişlerin var ettiği getirim enerjidir. Parçacık ve dalga boyutu da titreşim, frekans ve hızla ilgilidir. Işık çok hızlı akarsa titreşim de çok hızlı olur ve dalga boyutuna geçer. Titreşim ve hız azaldıkça parçacık boyutuna ve böylece nesnelleşme konumuna geçer.  

            Işığın, saniyedeki hızı 300.000 Km’dir. Bu hıza ulaşan her nesne, nesne olmaktan, biçimsellikten, kendisini var kılan bütünsellikten çıkar ve tek bir nokta konumuna gelir. Burada artık farklı bir boyut vardır.

            Örneğin, üzerinde yaşadığımız dünya, bir an ışık hızına ulaşsa, her şey anında tek bir nokta olur, ne dağ, ne su, ne ağaç, ne insan, ne hayvan vs. hiçbir şey kendi yapısını koruyamaz ve dalga boyutuna geçer. Titreşim o kadar hız kazanır ki, maddesel yapı, dalgaya dönüşür. Titreşim hızı nesnelleşmeyi ve karşıtını da var eden olgudur. Örneğin insanlar 62-64 Hertz titrerler. Hertz, saniyede ki titreşim sayısıdır. (Kevser Yeşiltaş, Kuantum Gizli Öğretisi, Sınır Ötesi yay. 2011, s.57-58)

            Kısacası, titreşim azaldıkça hız yavaşlar, hız yavaşladıkça hareket de yavaşlar. Hızın ve hareketin azalmasıyla ışık da yoğunlaşma başlar ve öyle bir konuma gelir ki “ışık” nesneye dönüşür.

            Sonsuz titreşim içinde dalga boyutundaki ışığın, yavaşlayarak tanecik boyutuna geçmesi; titreşimin yavaşlaması ve hızının düşmesiyle madde oluşmuştur. Yani madde, titreşimi, hızı azalan ve böylece yoğunlaşan ışıktan başka bir şey değildir. Işık da enerjidir.

            Büyük Patlama denilen olgu; teklik içinde, dalga konumunda ve noktacık boyutunda, titreşimi göreceli daha da azalmış; sıfır kütleli, sıfır hacimli ve sonsuz yoğunluklu ışığın parçacıklara dönüşmesi ve bu parçacıkların da süreç içinde titreşimlerinin daha da azalması ve daha da yoğunlaşmasıyla, bugün bizi de var kılan evren oluşmuştur. Big-Bang bizim de içinde bulunduğumuz evrenin ortaya çıkmasını açıklamaya çalışan bir kuramdır ve yereldir. Çünkü evren sonsuzdan beri vardır ve sonsuza kadar da var olacaktır. Sonsuzdan gelip, sonsuza akan ve sürekli oluş konumunda bulunan evrene bir başlangıç biçmek, ancak insan aklının bir yanılgısı olsa gerektir. Çünkü evren de her an yeni oluşumlar, bitmekte ve yitmekte olan nesneler, olgular ve olaylar; oluşumunu tamamlamış bulunan maddeler, cisimler, galaksiler, yıldızlar, gezegenler vs. bulunmaktadır. Her bitiş yeni bir başlangıç, her başlangıç anlık bitişten başka bir şey değildir. Yeni oluşan her şeyi “yoktan” , “hiçten” var olarak gören insan beyni, oluşumun gizini anlamadığından “yoktan ” veya “hiçlikten” var oluş diye bir yanılgıya girer…

            Oysa evren de “yokluk” veya “hiçlik” diye bir gerçeklik yoktur.  “Yokluk” veya “hiçlik” insan bilincinin algılayamadığı olgulara ve olaylara yüklemiş olduğu anlamdır. Görülemeyen, algılanamayan her şey, insan bilinci için “yok veya hiç” konumundadır. Oysa yok sayılan sonsuzca gerçeklik algılanamayan boyutta vardılar ve var olacaklardır, dolayısıyla onlar heplik konumundaydılar ve hep o konumda vardılar ve var olacaklar…

            Bu anlamda temel olan varlıktır ve her şey vardan varlaşmıştır. Çünkü enerjinin farklı boyutları bulunmaktadır. Her boyutu insan algılayamamaktadır. Algılayamadığı her şeyi de yok saymaktadır.

            Bilim insanları evrenin varoluşunu farklı kuramlarla, teorilerle açıklamaya çalışmışlardır. Örneğin, standart model, plazma evren modeli, yeter evren modeli, zar modeli vs. gibi… Söz konusu bu modeller içinde en çok kabul görense “Standart Model” olmuştur.

            Standart modele göre, evrenin yapı taşı, maddenin en küçük parçası olan kuraklar ve leptonlardır. Bunlar atom altı parçacıklardır.

            “Patlamadan 1 saniye sonra sıcaklık 10 milyar derece civarındaydı ve evren nötron, proton, elektron, ant-i elektron (pozitron), foton ve nötrinolardan oluşmuştur. Evren soğudukça nötron ve protonlar birleşerek döteryumu (hidrojenin izotopu) oluşturdular. İlk 3 dakika içinde döteryumdan helyum ve bir miktar da lityum oluştu. İşte bu ilk hafif elementlerin oluşmasına “Büyük Patlama Çekirdek Sentezi” adı verilir… evrende ki hafif elementler ilk patlama sırasında üretilirken, diğer elementler sonradan üretilmiştir. Lityumdan daha ağır elementler yıldızlarda üretilir vs.. (Deniz Şahin; Yaşamın Tarihi; Bilim ve Gelecek Kit. 2011, s. 84)

            Buradan da anlaşılacağı gibi, başlangıçta her şey sıcak gaz konumundaydı. Bulut gibi, her şey her şeyle birleşikti. O an da ne dağ, ne ova, ne ağaç, ne kuş, ne su, ne toprak vs vardı. Her şey “ışık hızı” konumda, bir “tekillik” içinde bulunuyordu. Işık hızında durağanlıkla, eylemlilik iç içe geçer. Işık Hızı konumu, kritik bir aşamadır. Bu aşama da öznellik, nesnellik yoktur. Her şey bir alan konumunda bulunuyordu. Bu alan da, bugün evreni oluşturan sonsuzca nesneler, hemen her şey birbirinin aynısıydı. Öyle bir “Kritik Aşama” geldi ki,  öyle bir an oluştu ki, patlama sonrası ışık hızıyla hareket eden evrenin döngüsü, hızı gittikçe azaldı. Hızı azaldıkça daha da soğudu. Soğudukça titreşimi de yavaşladı. Titreşimi yavaşladıkça yoğunluk arttı, yoğunluk arttıkça billurlaşma gerçekleşti. Billurlaşıp yoğunlaşan ışık, farklı parçacıkları, tanecikleri var kıldı. Parçacık konumuna gelen ve parçacık konumuna geldikçe hızlı daha da düşen ışık, böylece öznelleşmeye başladı. Öznelleşmek, kimlik kazanmak, farklılaşmaktır. Bu aşamada, farklılaştıkça birbirini çeken parçacıklar, yeni ve daha da farklı temele öğelere dönüştüler. Bu öğeler atomları oluşturdu. Atomlar da birbirleriyle bağ kurarak, görünen ve nesnelleşen evreni var kıldı.

            Big-Bang kuramını savunan bilim insanlarına göre, içinde bulunduğumuz evren, en az 14,5 milyar yaşındadır.

            Fakat bizim evrenimizin dışında başka evrenlerin bulunması da çok güçlü bir olasılıktır. Bu konuda yüzyılın önemli bilim insanı Hawking, “Kuantum Kuramı ve Alternatif Geçmişler” teorisiyle bu durumu şöyle açıklar; “evrenin tek bir var oluşu veya tek bir geçmişi yoktur. Tam tersine “kuantum süper konum dediğimiz durumda, evrenin olası bütün varyantları mevcuttur”. (Büyük Tasarım, Doğan Kitap, 2012, s. 53). Buna göre bir tek evrenden söz etmek doğru değildir. Her an oluşan, biten, yeniden varlaşan vs. evrenlerden söz etmek, sonsuz evren düşüncesine daha da uygundur. Büyük patlamayla (Big-Bang)’la oluştuğu söylenen, içinde bulunduğumuz evrenin, ancak var olan evrenlerden birisi olabileceği ve dolayısıyla “çoklu evrenler” bulunduğu yönünde görüşler ileri sürülmektedir.