HAYAT VE ÖLÜM
Hayat ve ölüm…
İki karşıt ilke; ikisi de birbirini var kılıyor…
Ölüm hayatı yok eden, hayat yaşatan…
Ölümden geldik, hayat bulduk; hayattan ölüme döneceğiz…
Mademki ölümden geldik, hayat bulduk, o halde yaşamalıyız ve yaşatmalıyız…
İnsan olabilmenin en temel ölçütü, bu evrensel bilgiyi edinmiş olmaktır.
Hayat, belirli bir süreci kapsıyor ve belirli kuralları içeriyorsa, o süreci yaşamak ve yaşatmak; o kuralları bilmek ve onlara uymak da insan olabilmenin en temel ölçütüdür.
Günümüzde ortalama bir insan ömrü 70-80 yaştır. Bu kısacık ömür sürecinde, birçok insan doğal ömürlerini yaşayamıyor; öldürülüyor veya öldürüyor?
Hani insan akıllı bir varlıktı?
Hani insan erdemliydi?
Böyle mi gerçekten?
Değil!!!
Yaşanılan pratik bunun böyle olmadığını göstermektedir. Oysa her biyolojik varlık, bedenine yüklenilen genetik kodda ki doğal ömür süresince yaşayabilir. Özellikle insan, bunun böyle olmasını sağlayabilir (mi)?
Sağlayamıyor; bunu da hayatın gerçekleri ortaya koymaktadır…
İnsan, değer üreten bir varlık… ürettiği değerleri de zaman içinde “kutsayan” ve dokunulmaz kılan bir yaratık!!! Böylece, değerlerini kutsayan ve onları dokunulmaz kılan insan; yaşamı, hayatı küçümser ve onlar için hayatın da bir anlamı olmaz. Böylesi insanlar için “varsa yoksa kendi değerleri vardır”; onlar için başka değerlerin bir anlamı da olamaz…
Bunlar ölümü yüceltirler…
Oysa insanı insani kılan değerleri yüceltmek ve insan olabilmenin koşullarını var etmek, en temel anlayış olmalıdır. Hayatın bir anlamı varsa, bu olmalıdır…
Mademki yaşamak için gelindi; o halde yaşamı kutsamak gerekir. “Yaşam Hakkı’nı” en temel hak olarak görmek gerekir…
İnsan için en yüce değer hangisidir diye sorulsa? Bunun en bilinir yanıtı SEVGDİR”… Sevgiden daha yüce bir değer var mıdır?
Yoktur.
Çünkü, sevgi;
-Korur;
-Yaşatır;
-Besler,
-Önemsetir;
-Bağlar;
-Yakınlaştırır;
-Muhabbettir;
-Şefkattir;
-Dayanışmadır;
-Paylaşımdır;
-Empatidir;
-“Kendisine yapılmasını istemediğini, başkasına yapmamaktır” vb.
İnsan olabilmek, bu değerleri yaşamın pratiğine uygulamak ve bu değerleri savunmaktır.
İç dünyasında bu değerleri taşıyan ve bu değerlerde beslenen birisi (birileri) insan öldürür mü? “Mahzuni Şerif diyor ki “İnsanın Gâvuru, Müslüm’ü yoktur/ Sen nasıl bir cansan, o da bir candır”… Bu felsefeyi savunan bir insan, başkalarına zarara verir mi?
Hayır, vermez…
Bugün, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, kalleşçe bir saldırı sonucunda öldürüldü? Yanın da iki polisle birlikte…
Neden?
Barışı savunduğu, hayata-yaşama değer verdiği ve dolayısıyla SEVGİ değerini öne çıkardığı için…
Sevgiden uzak, benci, kendinci ve kinci vs değerleri öne çıkaranlar tarafından üç can yaşamdan koparıldı..
Batsın insanı yok etmek üzerine kurulmuş olan daraltıcı düşünceler, körelmiş inançlar...
İnadına YAŞAM, inadına BARIŞ, inadına SEVGi…
Tahir Elçi’nin biyolojik bedeni ölse de, onun kültürel bedeni “Barışın Simgesi” olarak, insanların bilincinde yaşayacaktır.