HIZIR ORUCU ve HIZIR İNANCI

            Hızır, “Arapça “Hadra ya da Hazar’dan (yeşil anlamına gelir) dilimize uyarlanmıştır. Hıdır ya da Hızır olarak bilinir. Hz. Muhammet’ten aktarılan bir söylenceye göre, bir gün Hz. Muhammed bir zaman diliminde, adı bilinmeyen bir kişinin, kupkuru, otsuz, susuz bir yerde oturduğunu ve o kişi kalkıp gittikten sonra o yerlerin yemyeşil ve dalgalanan otlarla kaplandığını görmüş ve bunu yakınlarına söylemiş. Hz. Muhammed’e dayandırılan bu söylenceye göre, söz konusu bu kupkuru ve verimsiz alanı, yemyeşil ve verimli alana çeviren kişinin “Hızır” olduğu belirtmiştir. “ (Büyük Larousse Cilt; 9; İlgili Madde)
            Hızır Orucu, bir yönüyle insanların “nefislerini yenme” iradesini gösterebilme ve bu istence sahip olabilme becerisidir.
            Aleviler, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın oruçluyken, evlerine gelerek onlara “yoksul, yetim ve tutsak” olarak kendisini tanıtıp, yemeklerini verdikleri kişinin “Hızır” olduğuna inanırlar. Bu inancın gereği olarak da “üç gün Hızır Orucu” tutarlar.
            Hızır, yardımcı olmak, paylaşmak, dayanışmak ve inandıklarını kararlılıkla sürdürmek vs. gibi insani değerler “Hızır”ın kimliğinde simgeleşmiş ve bu simgeyle bilinçlere taşınmıştır.
            Söylencelerde, Nuh Peygamberin gemisi kurtaran, Hz. Musa’ya kozmik iletileri ve bilinmeyen gizemleri anlatan; Velâyetname de, Karadeniz de, batmak üzere olan bir gemiyi anında kurtaran vs. gayb âleminde her an hazır olan bir imgesel kişiliktir.
            Hızır, doğanın ölümsüzlüğünü, insan bilincinde sürekli diri tutmaya dönük bir mitolojik varlıktır. Orta Asya Türkleri ona “Kıdır” derler. Hızır’a ayrıca “Hızır Ata” da denmektedir. (Celal Beydili, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, Yurt Yay. 2005, s. 238)
            Hızır’ın kimliği konusunda, çok farklı görüşler ve anlayışlar bulunmaktadır. Hızır’ın kimliğine uygun kimse var mıdır? Söylenen öykülerden hangisi Hızır’ın niteliklerini yansıtmaktadır? Bu konuda genel kanı olarak şu görüşler ileri sürülmektedir.
            a-) Hızır, Mezopotamya’da Gılgamış destanındaki kahramanları anımsatmaktadır. O destanda yazılan öyküye göre Gılgamış’ın arkadaşı Endgidu ölür. Gılgamış bunun üzerine ölümsüzlüğü bulmuş olan Utnapiştim aramaya koyulur. Utnapiştim “ölümsüzlük otunu” Gılgamış’a verir. Ama Gılgamış bu otu yiyemeden bir yılana kaptırır ve “ölümsüzlüğe” ulaşamaz. Bura da, bu öyküyü “Hızır” kültüyle birleştiren yönü Utnapiştim’in ölümsüz olarak sunulmasıdır. Utnapiştim’in “ölümsüzlük ruhu” halk inancında Hızır’ın ölümsüzlüğüne dönüşüyor.
Yine, yukarıdaki öyküde, “hiçbir canlının bedensel ölümden kaçamayacağı” iletisi verilmektedir. Her doğan ölür ve ölen doğar, bu kaçınılmazdır. “Ölümsüzlük otu” diye bir bitki yoktur. Burada Gılgamış yaşamı, yılan ise ölümü simgelemektedir. İki karşıt güçten biri diğerini yok ediyor. Hızır, yaşatmaya çalışandır.
            b-) Hızır; doğu mitolojisinin büyük kahramanı İskender’in Zülkarneyn’in olarak kurgulanmıştır. Zü (Sahip olma) Karn (boynuz, tepe, güneş, perçem) anlamlarına gelir. Zülkarneyn ise “iki boynuzlu” demektir. Zülkarneyn’in kim olduğu tam olarak bilinmemektedir. Kur’an’da ismi geçen Zülkarneyn ile İskender’in aynı olduğu konusunda net bir görüş bulunmamaktadır. Zülkarneyn; başının iki yanında çift boynuz bulunması, dünyanın her yanını (doğusunu, batısını) dolaşması, özünde karanlığı ve aydınlığı taşıması, iki yandan örülmüş saçlarının bulunması, bazen gökyüzünde bazen de Güneş’in üzerinde görünür olması vs. gibi söylencelerle beslenmiştir. Bu söylence de Zülkarneyn’in, her yerde bulunması, dünyayı dolaşması, karanlık ve aydınlık gibi iki zıt işlevi yüklenmesi, olağanüstü davranışlar göstermesi vs. gibi tanımlamalar “Hızır Kültü”nü oluşturan öğeler olarak karşımıza çıkmıştır. Çünkü Hızır, kimsenin yapamadığını yapan, her yerde hazır ve nazır olandır.
            c-) Hızır; Tevrat’taki İlyas Peygamber’le özdeşleştirilmiştir. Bir öyküye göre Haham Yeşua (Yahudi din adamı) ben Levi ile bir müddet arkadaşlık eder. Yolculukları sırasında İlya (İlyas) tuhaf işler yapar, Yeşua’nın bunlara canı sıkılır. Olup bitenlerin içeriğini anlamayan Yeşua, İlya’dan (İlyas’dan) sebeplerini sorar, İlyas da bunları ilâhî takdirle yaptığını söyleyerek sebeplerini anlatır.
            Burada Hz. Musa ile Hızır arasında bir benzerlik vardır. İlyas, İsrailoğulları’nın Peygamberi’dir. Tevrat’ta ismi Elia olarak geçer. Halkının putlara tapmasına engel olmaya çalışan ve bunu başaramayan İlyas Peygamber, büyük bir sıkıntı yaşar. Bunun üzerine Tanrı’ya yalvararak, onu kendisinin katına veya yanına çağırmasını diler. Bunun üzerine İlyas, ateşten bir at ile göğe yükselir.
Bu betimlemede “Hızır”, Tanrı’yla her an konuşabilen, insanları gerçeklerle buluşturmak için olağanüstü çabalar gösteren ve gerektiğinde göğe yükselen, istediği her yere ulaşabilen bir olağanüstü kimlik olarak sunuluyor.
            d-) Hıdır, Kıdır ismiyle de anılmakta olan Hızır, ölümsüzlük suyu içerek sonsuz dirilik kazanmış olan mitolojik bir kimliktir.
            e-) Sümerlerde Hasısatra olarak geçen kişiyle, Hızır’ın aynı özelliklere sahip olduğu belirtilmektedir. Karın erimesiyle su, toprakla buluşur ve toprak doğurmaya, canlanmaya başlar. Doğa yeşillenir ve insanlar, baharın gelişini önceden kutlarlardı.
            f-) Arapçada Hadra Yeşil demektir. "Al khidr" ise, yeşil adam anlamına gelmektedir. (
https://tr.wikipedia.org/). Hızır’ın Hadra’dan dilimize geçtiğine dönük bir görüş de vardır. Yeşil, doğanın rengidir ve canlılığı, dirimselliği, yaşamın sürekliliğini simgeler. Yeşil Adam, hep diri ve canlı kalan anlamındadır. Bu kimlik de Hızır'a yüklenmiştir.
            g-) On iki Hayvanlı Takvim kullanan Türkler de, karın erimeye başladığı ay olan Şubat ayında, çeşitli kutlamalar yapılırdı. Bu sırada ak (beyaz) renkli elbiseler giyilirdi. Bu kutlamalar sırasında üç gün oruç tutulurdu. Bu orucun başlangıcı Salı, bitişiyse Perşembe gününe gelirdi. Oruç sonrası yıkanılır, temizlik yapılırdı. (Irene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar, Cem Yay. 1993, s. 83). Bu anlamda Hızır, temiz, ak, masum, aydınlık, ışık saçan ve iyiliği temsil eden bir kişi olarak algılanır. Çünkü beyazın anlamı bu değerleri içerir.
            Hızır, ölümsüzlük suyu içmiş, Ab-ı Hayat’ı (sonsuz dirilik suyunu) bedenine akıtmış, bu anlamda da ölümsüzleşmiştir. Bilge ve hikmet sahibidir.
            Hızır, hiç kimsenin yapamadığını yapandır. Suyun üzerinden yürüyen, havada yol alan, uzaklık-yakınlık kavramı tanımayan, bütün boyutlarda ortaya çıkan, her zaman her yerde bulunan bir mitolojik kimliktir.
            Hızır Orucu, halk arasında “eski hesap denilen” Kameri (Ay) Takvime göre, 30-31Ocak ve 1 Şubat tarihlerine gelen günlerde tutulur. Bu tarih, Miladi Takvim de Şubat Ayı’nın ikinci haftasına denk gelir. Kameri Takvimle, Miladi Takvim arasında 11 gün fark vardır.

            Hızır Orucun da önemli olan, orucun son günü olan üçüncü günün Perşembe gününe denk gelmesidir. Bu anlamda Hızır Orucu Şubat ayının ikinci haftasına denk gelen Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri tutulur.

            Doğa da ölüm ve yaşam birlikte vardır. Her ölüm yeniden doğum, her doğum bir başka şeyin ölümü demektir. Bu anlam da doğada ölümsüzlük vardır. Bu ölümsüzlük anlayışı, yani doğasal ölümsüzlük, Hızır'ın kimliğinde simgelenmiştir.
            Hızır, karanlığı aydınlığa çeviren, her dönem yaşayan ve her yerde insanlara hizmet eden; insanların zor olanı aşması için yardım eden bir “Kurtarıcı Kişidir”. Bu kişi bilinmez, görülmez. Gayb Âlemindedir. Ancak gerektiğinde ortaya çıkar. Bereket, bolluk sunar.
            Hızır, ölüp-dirilen doğanın, sonsuzca simgeleştirildiği bir hayali varlıktır.
            Görüldüğü gibi, hem tarihsel, inançsal ve hem de mitolojik bir kimlik olarak ortaya çıkan, halk inancının “ortak değerleri” olarak söylencelere taşınan, en güzel kavramlarla belleklere kazınan ve sürekli yaşatılan ve yaşatılmakta olan ulu kişilerin kimlikleri “Hızır” a yüklenmiştir.
            Hızır, gerçekte somut ve bedensel olarak yaşayan bir varlık değildir. Hızır, “gizil nesnellik veya potansiyel” olarak var olan insani değerlerin, her hangi bir insanda açığa çıkması ve o insanda beden bulmasıdır. Bu durumda herkes “Hızır” olabilir. Halk arasında “Hızır gibi yetiştin” deyiminin gerçekliği de bunu açıklar.

            Hızır, gerçekte somut ve bedensel olarak yaşayan bir varlık değildir. Hızır, “gizil nesnellik veya potansiyel” olarak var olan insani değerlerin, her hangi bir insanda açığa çıkması ve o insanda beden bulmasıdır. Bu durumda herkes “Hızır” olabilir. Halk arasında “Hızır gibi yetiştin” deyiminin gerçekliği de bunu açıklar. 
            Hızır, insanların gerçekleştirilememiş, yaşamın pratiğine uygulanamamış olan isteklerinin, dürtülerinin, emellerinin, düşlerini vs. gerçekleşmesine, nesnelleşmesine dönük, duyulan özlemlerin belirgin bir şekilde, zihinde bedenleşmesi ve zihinde açığa vurulmasıdır. Hızır, insan bilincinde var olan geleceğe dönük umudunun gerçekleşmesini sağlayan, bazen düşsel bir varlık ve bazen de “kutlu” bir kimliktir. 
            Hızır, dondan dona giren, her zaman her yerde olabilen, herkesi duyabilen, anlık süreçlerde çağıranın yanında olabilen vs. doğaüstü bir kişiliktir. Ona kimliğini insan verir.
Hızır imgesi her zaman “aksakallı, nur yüzlü ve boz atlı” bir ermiş, bir evliya olarak düşünülmüştür. Bu bir bilgedir. Aksakal imgesi olgunluğu, nur yüzlü imgesi aydınlığı, boz atlı imgesiyse her yanda, her yerde yardıma koşan anlamındadır.
 
            Hızır bazen, bembeyaz ve uzun sakallı, beyaz elbiseler içinde ve elinde beyaz bastonuyla dolaşan, insanlara babacan bir tavırla yaklaşan ve herkese yol gösteren bir bilge kimliğiyle belleğe yansır. 
            Hızır’ı insan kendisi yaratır. İnsanın bilincinde, özlemini, düşlerini, yönünü, gidişini, seçişini, başarısını, ilerlemesini vs. sağlayan “her ne güçse” onun adı “Hızır” dır ve Hızır, düşsel bir varlık ve imgesel bir tasarım olarak açığa çıkar. 
            Hızır, halk arasında her dönem yaşatılan “mitolojik, simgesel” bir “mistik” kimliktir. Bu kimlik, insanların, toplumların kurtuluş umudunu yaşatan bir kimliktir. Tüm iyilikler, güzellikler bu kimliğe (Hızır’a) yüklenir. İnsanlar istedikleri bir şeye ulaştıklarında bu amaca varmaya yarımcı olan “gizil bir gücün”, yardımını var sayarlar. İşte o “gizil gücü” Hızır kimliğiyle bedenleştirirler. 
Halk inancında insanlar üç kez “Hızır Yetiş” deyip yardıma çağırdıklarında; Hızır o insanların yardımına koşar ve onları, hırsızlıktan, hastalıktan, akrepten, yılandan, çayandan, yoksulluktan vs. kurtarır. Halkın gönlünde ve bilincinde böyle bir inanç vardır. 
            Hızır’ın bastığı yer yeşillenir, gezdiği yerler bereket sunar, dokunduğu insan şifa bulur vs. Bu inançlar yüzyıllardır sürmekte ve gelecekte de sürecektir. 
            Bu durum aslında insanların bilinçlerinde ve gönüllerinde geçirdikleri özlemlerin, istemlerin dışa vurmasıdır. 
            Hızır, halk arasındaki kimliğiyle, bilge, veli ya da yüce bir kişiliktir. Çünkü onun her zaman zorda kalanlara yardım etmek gibi bir öz görevi vardır. Esasında bu görevi halkın ortak bilinci ve ortak istenci yaratmış ve bu insani ve güzel değerleri Hızır’ın kimliğinde bilinçlere aktarmıştır. 
            Hızır, toplumsal yaşamda adalet ve güvencenin de sembolü olmuştur. Haksızlığa uğrayanları “Hızır belanı - cezanı - versin” dediklerini ve burada haksızlığa uğrayanların Hızır’a sığındıklarını görüyoruz. Hızır, aynı zamanda insan psikolojisini rahatlatma işlevi görmektedir. Bir yanıyla kişi uğradığı haksızlığı bir başkasına havale ederek kendisini huzura kavuşturmaktadır. 
Hızır, Anadolu insanı için her zaman doğru, çalışkan, her yerde hazır – nazır, adaletli, yardımsever, dar günde imdada anında yetişen, Bilge, Ulu, Evliya veya Derviş’tir.
            Hızır, halk inancında ve halkın bilincinde ölümsüz olduğuna inanılan, darda kalanlara yardımcı olan, zor durumdaki insanların kurtarıcısı konumunda bulunan, gayb âleminde dolaşan, imgesel ve söylencesel kişidir. Kimi zaman Hızır Aleyhi selam (Selam (iyilik, esenlik) onun üzerine olsun); kimi zaman Hızır Nebi ve kimi zamanda Hızır Peygamber olarak anılan bu imgesel kişi dirimsel (bedensel) bir kimlikle değil, tinsel bir kimlikle bilince yansır. Hızır her zaman gizli bir kahramandır. Soyut bir kimliktir. Ancak gereksinim duyulduğunda anımsanan ve insani değerlerin bilince yansımasıyla bilinçte somuta taşınan simgesel bir velidir. Hızır, sonuçla, pratikle somuta taşınır. Bir insan, zorda kalan birisine yardımda bulunuyorsa o pratikte gerçekleşmiş ve somuta taşınmıştır. Yardım alan, yardım edeni “Hızır” gibi görür. Bu konumda Hızır bilinci, soyuttan somuta taşınmıştır.
 
            Halk, Hızır’ın ölümsüzlük suyunu içtiğine inanır. Bundan dolayı da insanlık var olduğundan bu yana Hızır vardı ve insanlık var olduğu sürece de var olacaktır. 
            Hızır, halk bilgeliğinin, halk yaratımının bir ürünü olarak kendisini soyuttan somuta taşır. İnsanın yaşadığı her mutlu olayda imgesel bir tasarımla “Hızır” ete kemiğe büründürülerek bilince taşınır ve yaşanılan olayla “somutlaştırılır.” Bu somutluk o kadar belirginleşir ki; iyilik yapan bir insana “Hızır” imgesi yüklenir. Yardım yapan bir kişi “Hızır” la özdeşleştirilir. O halde “Hızır” insanın özünde taşıdığı tüm erdemli davranışların dışa yansıyan uygulamalarıdır. 
Hızır, hiç kimseye “kötülük düşünmeyen, bencilliği aşmış, paylaşımcı, koruyucu, güven verici, zenginlik yaratıcı ve bereket sunucu bg. bir kimlikle bütünselleşmiş yardımsever biridir. 
Zorda kalan, hasta olan veya yardıma gereksinim duyan bir insan eğer bulunduğu olumsuz koşullardan herhangi bir nedenle kurtulursa, o kişi için “Hızır gibi yetişti, Hızır gibi eli var, Hızır gibi yardımsever, Hızır gibi kurtarıcı vs. gibi deyimler kullanılır. Bu durumda “Hızır” kutsal bir kişiliktir. Zaten, halkın onu Peygamber, Nebi, Veli vs. olarak anması da bunu göstermektedir. 
            Hızır inancı birçok halkın ortak inancı olarak gelişmiştir. Orta Asya’da, Orta Doğu’da bu inanç yaşatılmaktadır. İlk kez Mezopotamya’da ortaya çıktığı sanılmaktadır. Hızır inancı, Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlık inancına da geçerek geniş bir alana yayılmıştır. 
            İnsanların ölüm karşısındaki çaresizliği ve ölümsüzlüğü bulmaya çalışmaları ve bu konuda başarıya ulaşamamaları sonucunda, ölümsüzlüğün soyut, imgesel alana çekilmesi ve insan bilincinde bu görüşün bir “özleme” dönüşmesi, Hızır’a yüklenen “ölümsüzlük tasarımıyla” tinsel rahatlığa kavuşmasının, “Hızır” anlayışında çok önemli bir yeri vardır. İnsan yaşamda gerçekleştiremediği özlemlerini, başka birisine yükleyerek kendisini geleceğe veya sonsuzluğa taşır. 
            Hızır inancı, insanın kendisini “sonsuzluğa” taşımasının bir yoludur. 
            Hızır inancı, imgeseldir, tinseldir ve soyuttur. İnsan ancak elde ettiği iyi sonuçlardan sonra Hızır kültünü bilincine taşır. Bilince taşınan ve dışa yansıtılan bu sonuç “Hızır” ı bedenleştirir.

            Özetle, Hızır:

            -Felsefi anlam da; sorgulayan, kurgulayan, arayan ve araştıran akıldır…

            -Bilimsel ve diyalektik anlamda; Karşıt güçler savaşımında her zaman insanlık ve toplum için olumlu olanı özünde taşıyan ve insana yardımcı olan pozitif güçtür.

            -Doğasal anlam da; doğanın canlanışını veya yeniden doğuş olarak algılanan cemrelerin var oluşunu ve bu anlamda doğanın döngüselliğini, devinimini sağlayan itici güçtür, yani doğanın bitmez enerjisidir.

            -İnançsal anlam da; gizil nesnelliğin farkında olan, örtülü olanı algılayan ve bilen “kutsal” bir ulu kimliktir.

            -Toplumsal anlam da; birleştirici, dayanışmacı, paylaşımcı, bölüşümcü ve yardımlaşmacı vs. bir güçtür. Zorda kalana yetişendir, yoksula hizmet edendir.

            -Psikolojik anlam da; bireyi her türlü zorluklardan kurtaran, insanın iç dünyasını da huzura kavuşturan tinsel besindir.

            -Bâtıni anlam da; görünür olanın içinde ki görülemeyen özdür. Her şeyin, her şeyin içinde bulunduğu gerçekliğin sembolüdür.

            -Tarihsel anlam da; insanlığı haksızlığa karşı birleştiren, canlandıran, etkinleştiren, devindiren vs. potansiyel enerjidir.

            -Etik anlam da; insanın insan olmasını sağlayan ve bu bağlam da iyiliği, güzelliği, erdemliliği, doğruluğu, güvenirliliği, dürüstlüğü vs. savunan ve söz konusu bu değerleri yaşamın pratiğine uygulayandır.

            Tüm canlar "Hızır yardımcınız olsun".