İNSAN- ANADOLU UYGARLIĞI ve TÜRKÜLER
İnsan dünyanın her yerinde insandır. Her insan yaşamında acı, keder, üzüntü yaşar. Yine her insan yaşamında sevinci, zevki, mutluluğu da tadar. Şurası bir gerçek ki bu duygular görecelidir. Ama şunu biliyoruz ki inan yaşamının büyük bir yoğunluğu acılar, kederler ve üzüntüler içinde geçmektedir. Bunun nedeni sosyo-politik ve sosyo- ekonomiktir.
Toplumlarda uygulanan gelir dağılımın bozukluğu ve adaletsizliği dünyada yoksulluğu ve açlığı arttırmakta ve bunun sonucunda da büyük insanlık acılar ve kederler yaşamaktadır. Tarihsel süreçte özellikle özel mülkiyetin oluşmasıyla birlikte bu gerçeklik hep var olmuştur.
Bu gerçeklik bağlamında öyle ki; dünyada %20’lik zengin bir nüfus üretilen kaynakların %70-80’ini tüketirken ; %80’lik nüfus ise geri kalan kaynağı yani %30’u tüketmektedir. Yani, üretilen yüz liralık bir değerin seksen lirasını yirmi kişi tüketirken; geriye kalan seksen kişi yirmi lirayı pay etmektedir. İşte bütün sorunların en temel kaynağı bu toplumsal gerçekliktir.
Esasında dünyada yaşanan tüm olumsuzlukların, acıların, kederlerin, üzüntülerin, adaletsizliklerin, baskıların, savaşların ve yoksullukların vs. nedeni budur. Bu olgu, dünyadaki tüm insanların sorunudur.
Anadolu, tarihsel olarak çok farklı inançların, çok farklı üretim zenginliklerinin, çok farklı dillerin konuşulduğu, çok farklı kültür değerlerinin harmanlandığı bir uygarlık alanıdır. Bu topraklarda, başlangıçtan günümüze kadar gelen büyük ve kalıcı sanat eserleri, özgün düşünce kalıpları, insanı merkeze koyan düşünce yapıları egemen olmuştur.
Anadolu’da, insanlığın yerleşik düzene geçişinin tarihi ortalama olarak on bin yılları geçen bir sürece dayanmaktadır. Daha yakın zamanda ortaya çıkan 12.000 yıllık Göbeklitepe kazıları, bu savı doğrulamaktadır. Söz konusu on bin yılı aşan tarihsel süreçte bu topraklarda, yaklaşık olarak irili-ufaklı 35-40 kadar guruplar, topluluklar ve devletler yaşamışlardır. Yakın uygarlık alanları olan Sümer ve Mezopotamya kültürleri de Anadolu uygarlığına büyük etkiler bırakmışlardır.
İşte bu toplulukların ve yakın uygarlıkların hepsi bir yandan ayrı ayrı kendi özgün değerlerini bırakırlarken, bir yandan da her gelen bir öncekinin değerini kendisine katarak geçmişten beslenmiş, kendisini zenginleştirmiş ve edindiği değerleri geleceğe aktararak, kendisinden sonra gelene kalıtlarını sunmuştur. Bu zincirleme oluşum süreç içinde ortak değerleri oluşturmuş, parça bütüne dönüşmüş ve en sonunda Anadolu Uygarlığı dediğimiz bir uygarlık ortaya çıkmıştır.
Anadolu Uygarlığının en önemli değeri Anadolu Hümanizmasıdır. Anadolu bu yönüyle insanlığa tarihsel boyutuyla da örnek olmuştur. Örneğin Yunus Emre “Sevelim sevilelim/Dünya kimseye kalmaz” diyerek bu hümanizmayı yansıtan dizeleri ortaya koymuştur.
Anadolu, ismine uygun olarak da uygarlığın anası olmuştur.
Anadolu, bu topraklar üzerinde yaşayan herkese analık eden, onları bir ana sıcaklığında kavrayan, onu ana gibi besleyen, koruyan, şefkat sunan, doyuran, can veren, yaratan, üreten, seven... bir yaşam alanı, bir varlık alanı olmuştur.
Anadolu, aynı zamanda çok zengin, çok çeşitli, çok inançlı, çok dilli, çok tanrılı, kısacası çok kültürlü yaşamın bulunduğu bir yerleşim alanı olma özelliğini de taşımaktadır. Bu anlamda dünya uygarlığına çok önemli kalıtlar bırakmıştır.
Anadolu, bu kadar farklılıkları kendisinde barındırmış ve bunları kendi özüne katarak çok farklı bir kültür ortamı var etmiştir. İşte bu durum Anadolu’nun özgün kültürüdür. Bu kültürün değerlerini yansıtan en önemli yaratıcıları ve taşıyıcılarıysa ozanlarımız ve bilgelerimiz olmuşlardır.
Ozanların ürettikleri daha sonraları halkın ortak belleğine taşınmış ve kolektifleşerek “türküleşmiştir”.
-Türküler, birlik ve bütünlük söyler.
-Türküler sevgi, paylaşım, dostluk, barış, gönül… söyler.
-Türküler, gül, bülbül, bulut, güneş, ay, ışık, aydınlık… yani doğayı anlatır.
-Türküler, üretim, tüketim, açlık, yoksulluk, zenginlik… söyler.
-Türküler, kader, acı, keder, ayrılık, özlem, perişanlık.. söyler.
-Türküler, umudu, yaşama karşı direnmeyi, haksızlığa karşı durmayı bizlere öğretir.
-Türküler, güzelliği, iyiliği, dayanışmayı, paylaşmayı vs. anlatır.
-Türküler, bilincimizin aynasıdır.
-Türküler iç dünyamızın yansıtıcısıdır.
-Türküler, yalnızlık anında insanın arkadaşıdır, yoldaşıdır.
-Türküler, ruhumuzun rahatlatıcısı ve sıkıntılarımızın ilacıdır.
-Türküler, tinimizi düzene sokan dengeleyicidir.
Kısacası türküler, toplumsal gerçekliği, yaşamın pratiğini, insanın psikolojisini, özlemlerini, ütopyalarını, duygularını, yaşanmışlıklarını, yaşayamadıklarını vs. yansıtır.
İşte bu zengin uygarlık merkezinin alanı olan Anadolu’nun insanları da kendilerini türküleriyle anlatmışlardır.
Bu anlamda türküler, Anadolu insanın, ruhsal besini olmuştur. Anadolu insanı, acılarını, üzüntülerini, kederlerini, sevinçlerini, zevklerini, oyunlarını, halaylarını, düğünlerini vs. türkülerine yansıtmıştır. Türküler bazen başkaldırıcı, bazen düşündürücüdür; bazen ağıt, bazen güzellemedir; bazen taşlama, bazen mizahidir; bazen horon, bazen halaydır; bazen aşk, bazen sevdadır; bazen gazel, bazen deyiştir; bazen barak, bazen hoyrattır vs.
Türkülerimizin üreticileri, yaratıcıları ve var edicileri ozanlarımızdır. Bugün halkın ortak malı olarak değerlendiren her türkünün bir yaratıcısı vardır. Ama süreç içinde halk sevdiği ve özünü gördüğü türküleri kendi belleğine taşıyarak onu daha sonraları ortak belleğe taşımış ve süreç içinde bir ozanın veya halktan birisinin yarattığı türkü kolektifleşerek halkın türküleri konumuna getirilmiştir. Halk, kendisini yansıtan her değeri kendisine katar ve onu sahiplenir.
Anadolu’nun ozanları, her süreçte tüm insanlığa seslenmişler ve her zaman insani değerleri öne çıkarmışlardır. Öyle ki Anadolu’dan bakarak tüm dünya insanlığının sorunlarını yansıtmışlardır. Her zaman iyiyi, güzeli, paylaşımı, dostluğu, güveni, arkadaşlığı, kardeşliği vs. seslendirerek evrensel iletiler sunmuşlardır.
Örneğin, günümüz ozanlarından Şah Turna bir şiirinde türküler için şu dizeleri yazmıştır:
Anadolu’mdan beslenir
Ovadan dağa yaslanır
Bütün dünya’ya seslenir
TANIKTIR Türkülerimiz!
Yunus, Pir Sultan’lar ezel
Umudu sevdası güzel…
Deyiş, barak, hoyrat, gazel
YAYIKTIR Türkülerimiz…
Bu anlamda, insani değerleri özünde taşıyan duyarlı insanların açlık, yoksulluk çeken ve bu nedenle acı ve keder yaşayan her hangi bir insanın acısını, sıkıntısını, sancısını ve üzüntüsünü kendi özünde duyumsaması, duygudaşlık (empati) yaparak o insanın özünde yaşadıklarını kendisinin bedenine, tinine taşıması kadar daha insani davranış ne olabilir.
Şu bir gerçek ki, evrende her şey her şeyden beslenir. İnsansa hem dirimsel hem manevi yönden beslenir. İnsanın manevi besini, bilim, felsefe ve sanattır. Şah Turna’da beslendiği kaynağı dile getirmiştir. Bunun gibi sayısız örnekler gösterilebilir.
Bu topraklarda, binlerce ozan yetişmiş ve bu ozanlar binlerce eser bırakmışlardır. Örneğin, hemen herkesin aklına gelen; Yunus Emre, Nesimi, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal, Dedemoğlu, Karacaoğlan, Seyrani, Agahi, İbreti, Âşık Veysel, Âşık İhsani, Zamani, Davut Sulari, Âşık Daimi, Mahzuni Şerif, Muhlis Akarsu, Şah Turna vs.
Ozanlar, her zaman insanların insan gibi yaşamaları gerektiğini söylemişler ve uğurda da mücadele etmişler ve birçokları da ağır bedeller ödemişlerdir.
Ozanlarımız, her zaman insanlığa en güzel iletileri sunmuşlardır.
Denebilir ki hümanizmanın en güzel değerlerini Anadolu Ozanları dile getirmişlerdir.
Bu güzel değeri yaratanlara bin selam olsun…