İSMET ZEKİ EYUBOĞLU
Anadolu topraklarının özgün kültürünün var ettiği 20. yüzyıldaki ünlü bilgesidir.
Bilgedir İsmet Zeki Eyuboğlu;
Neden?
Çünkü bilge:
-“Bilgi” ye âşık olan demektir.
-Düşünen insan demektir.
-Olgunlaşma demektir.
-Bilen insan demektir.
-Aydınlanmış, ışıklanmış vs. demektir.
-Olaylar, olgular, oluşlar ve nesneler arasında ki diyalektiği kurabilmiş insan demektir.
-Sezgisi yüksek, algısı derin, sunumu dingin, verili yanı engin olmak demektir…
İşte bu özelliklerin hepsi İsmet Zeki Eyuboğlu’nda var idi.
Benim yaşamımda üç isim çok önemli bir yere sahiptir. Ve düşünce yapımın oluşumunda üç insanın etkin bir yanı vardır. Bunlardan birincisi Orhan Hançerlioğlu’dur ki O’nun “Düşünce Tarihi” isimli kitapları benim için bir başyapıttı. İkincisi Abdullah Rıza Ergüven’dir ki O’nun doğaya, evrene ve insana bakışı, yobazlığa, gerici düşünceye karşı geliştirdiği düşünce akışı ve bilimsel duruşu beni çok etkilemiştir. Üçüncü kişiyse özellikle Alevi-Bektaşilikle ilgili düşüncemin oluşumun da çok etkili olan İsmet Zeki Eyuboğlu’ydu…
İşte bugün burada bu değerli insanlardan birisi olan İsmet Zeki Eyuboğlu’nu anmak için siz dostlarla birlikte buradayız.
Şunu da belirteyim ki, boyunun iki katını aşan kitaplar yazan ve hem dünya ve hem de ülkemizin düşün dünyasına çok değerli katkılar sunan, kültür dünyasına önemli kalıtlar bırakan bir insan, sanki hiç yaşamamış gibi unutulmaya başlanmış ve bu olgu gerçekten de çok acı verici bir durum… Kültürel Ölümsüzlük ve insel bilincin sürekliliği o bilince “bilgi” yükleyenlerin, o kültüre katkı sunanların anılmasıyla, onların bilince çıkarılmasıyla, onlara beden olunmasıyla, onların konuşturulmasıyla olasıdır. O halde, kültürümüze katkı sunan geçmiş dönem bilgelerimize, ozanlarımıza, yazarlarımıza, bilginlerimize vs. sahip çıktığımız sürece geleceğimizi daha aydınlık kurarız ve “kültürel ölümsüzlüğü” devam ettirebiliriz. Ama biliyoruz ki “egemen anlayış”, kendisini sarsacak olan her düşünceyi de “etkisiz kılmak” ister. O halde, egemene karşı etkili olmak, ancak onu etkisizleştirecek bilgiyle ve bu bilgiyi sunan bilgelere sahip çıkmakla söz konusu olabilir. Çünkü bilgi güçtür ve bilgi pratiğe aktarıldığında bilince dönüşür… Bunun için bize önemli bilgiler sunan İsmet Zeki Eyuboğlu gibi bilgeleri anmak ve onların eserlerini okuyup bilgilenmek gerekir. Çünkü hepimiz geçmişten besleniriz ve bugünü edindiğimiz o bilgilerle, besinlerle kurarız. Yeni bilgilere de bu diyalektik içinde ulaşırız.
Peki, bu değerli bilge İsmet Zeki Eyuboğlu kimdir? Ne tür eserler bırakmıştır?
O, ismine uygun yaşamış bir insandır.
-İsmet: dürüstlük, temizlenmiş, pak, etik değerlere uygun yaşayan demektir.
-Zeki; algısı, kavrama yetisi yüksek olan demektir.
-Eyüp, sabırlı olmak anlamına gelir.
Bu anlamda İsmet Zeki Eyuboğlu; gerçekten de tam da ismine uygun yaşamış bir insandı. O, dürüsttü; etik değerlere bağlıydı; kimsenin hakkını yemeyen, haksızlığa karşı koyan biriydi. Onun en büyük özelliği araştırıcı bir yapıya sahip olması, olanla yetinmemesi ve bilgiye âşık olmasıdır. Çünkü sürekli sorgulayan, bilmek ve öğrenmek isteğiyle davranan, kavrama gücü yüksek; insana ve topluma dair hemen her konuda bilgi sahibi olan zeki bir insandı. Bir insan her şeyi bilemez ve her bilgiye de hemen ulaşamaz. Yaşam da her şey için bu böyledir. Bir şeye ulaşmak emek ister, çaba gerektirir, zorluklardan kaçmamayı ve üzerine üzerine gitmeyi gerektirir. Buna da sabır denir. İşte, İsmet Zeki Eyuboğlu, bu özellikleri gösteren bir kişiliğe sahipti. Yani Eyuboğlu’nun, sürekli araştıran, uğraşan, emek harcayan, enerjisini istediği amaca yönlendiren ve sabırla zorlukları aşamayı ilke edinen mücadeleci bir yapısı vardı.
İsmet Zeki Eyuboğlu; 1925 yılında Trabzon/Maçka da dünyaya gelmiştir. İlköğrenimini ve Ortaokulu Maçka’da okuyan Eyuboğlu; ailesinin İstanbul’a gelmesiyle birlikte liseyi Vefa Erkek Lisesi’nde okudu. 1948 yılında liseyi bitirdi. Daha sonra Üniversite yaşamına başladı. 1953 yılında da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe-Klasik Filoloji Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversite de “Lucretius ’ta Bilgi Kavramı” başlıklı teziyle yüksek lisans yaptı. Lucretius MÖ 95 - MÖ 55 yılları arasında yaşamış olan Romalı şair ve filozoftur. Doğacı ve maddeci düşüncenin en önemli temsilcilerinden birisi olan Lucretius, “İnsanlar yaşarken ölüm yoktur, ölüm geldiğindeyse yaşam yoktur” diyen bir bilgedir. İşte Eyuboğlu ilk çalışmasını bu ünlü filozof üzerine yapmıştır.
Edebiyat alanına şiirle atılan Eyuboğlu, ilk çalışmasını da aynı üniversite de “Lucretius ’ta Bilgi Kavramı” başlıklı teziyle yüksek lisansla yaptı. Lucretius MÖ 95 - MÖ 55 yılları arasında yaşamış olan Romalı şair ve filozoftur. Doğacı ve maddeci düşüncenin en önemli temsilcilerinden birisi olan Lucretius, “İnsanlar yaşarken ölüm yoktur, ölüm geldiğindeyse yaşam yoktur” diyen bir bilgedir. İşte Eyuboğlu ilk çalışmasını bu ünlü filozof üzerine yapmıştır.
İsmet Zeki Eyuboğlu, çok yönlü bir insandır. O hem geçmişin düşünce ve inanç tarihini, folklorunu, dilin gelişimini ve çeşitliliğini, toplumsal olayların diyalektiğini vs. araştırmış, okumuş, bilgisine bilgi katmış; hem de yaşadığı çağın değerler sistemini merak etmiş ve zamanın ruhuna etki eden hemen her düşünce ve toplumsal gurupları ve düşünce akımlarını yakından tanıyabilmek için onların içine girmiştir. Örneğin, İslamcı, ülkücü, Türkçü, Sosyalist toplulukların yaşama bakışlarını, uygulamalarını onlarla konuşarak ve onların pratiğini gözlemleyerek test etmiş, deneylemiş ve sonunda kendi düşünsel değerlerini bu deneyimler ve gözlemler sonucunda oluşturmuştur.
Yaşamın ilk yıllarında tutucu bir çevreden ve Sünni bir aileden gelmesi nedeniyle İslami tarikatlarla iç içe olmuş. Nakşibendi tarikatına girmiş ve onların inançsal ritüellerini, yaşama bakışlarını deneyimlemiş ve orada yaşanılanların İslam’la bir ilgisinin olmadığını kavramış ve oradan ayrılmıştır. Altı yıl boyunca bu tarikatın içinde yaşadıklarını, hurafeye dayanan gerici uygulamalarını ve akla uygun düşmeyen görüşlerini vs. 1998 yılında “NAKŞİBENDİLİK” isimli kitabında anlatmıştır. Eyuboğlu bu konuda ismi geçen kitabın önsözünde şöyle der: “Sevgili okuyucu, tekkeye kapanıp çocuklarının geçimini unutan, Şeyh’e kapılanmayı çocuklarına ekmek getirmeye yeğleyen, karısının çocuklara bakmak için biricik geçim aracı olan “dikiş makinesini” satarak tekkeye bağışlayan, bunun için “Tanrı’nın sevgili kulu sayılan” Nakşibendilerle söyleşmiş, onların delileri bile çıldırtacak konuşmaları dinlemiştir”… Bu kitap Nakşibendiliğin doğuşunu, gelişimini ve bugününü de anlatan önemli bir çalışmadır.
İsmet Zeki Eyuboğlu, Türkçeden başka, Latince, Almanca ve İngilizce olmak üzere pek çok dil bilmekteydi. Bu anlamda da çevirileriyle Türkçeye pek çok yapıt kazandırmıştır.
Araştırıcı yönü ve bilgiye ulaşma isteği çok üst noktalarda olan ve bilgiye susamış bir kişiliğe sahip bulunan İsmet Zeki Eyuboğlu, ele aldığı konuları derinlemesine inceleyen, kavramların etimolojisine dek inen ve kaynağını bulmaya çalışan bir insandı. Bu da onu özgün kılıyordu. Dil, felsefe, filoloji, arkeoloji, folklor, edebiyat, tasavvuf ve Anadolu Uygarlıkları vs. gibi konularda yetkin konumda olan Eyuboğlu, 100’den fazla kitaba imza atmıştır. Ama onun en belirgin yönü “Anadoluluk Bilincidir.”
20. Yüzyılda, Azra Erhat, Cevat Şakir Kabaağaçlı… gibi, Anadolu Uygarlıklarının özgün yapısını araştırmak, Anadolu’nun tarihselliğini ve insan yerleşimlerini ve onların varlaştırdığı değerler sistemini, kazı biliminin verdiği kanıtlarla açıklamaya çalışmak, İsmet Zeki Eyuboğlu’nda da etkili bir düşünce biçimi olarak ortaya çıkmıştır.
İsmet Zeki Eyuboğlu’nun bu konuda yazdığı “ANADOLU UYGARLIĞI” isimli kitap bir başyapıttır. Bu kitabın tanımında şöyle der yazar: “Anadolu en uzaktan günümüze kadar uzayıp gelen bir uygarlığın kaynağıdır. Onda bölünme, çağlara ayrılma, kopma yoktur. Anadolu değişik boyların değişik kültürlerin karışıp kaynaştığı bir ülkedir. Anadolu insanı belli bir boyun belli bir topluluğun değil tarihin çocuğudur. Türkiye İnsanı üzerinde yaşadığı topraklarla, orada yaratılan uygarlıklarla yaşıttır.”
ANADOLU GERÇEĞİ isimli kitabında şöyle demiş Eyuboğlu “Anadolu’yu anlamak, değerini bilmek için yalnızca üzerinde yaşamak yetmez, toprağının altında yatan, ışığa susamış uygarlık ürünlerini de sergilemek, yerinde tanımak, tanıtmak gerek. Bu çalışmanın başlıca amacı bu ülkeyi geçmişinden geleceğine uzayan çizgi üzerinde karışıp kaynaşmış bir bütün olarak okuyucuya sunmaktır.”
1990 yılında ikinci baskısını yaptığı “TANRI YARATAN TOPRAK, ANADOLU” isimli kitabın da; Anadolu Uygarlığının, var olan bütün uygarlıklardan önce var olduğunu belirtmiştir. “İran, Hint, Sümer, Mısır, Mezopotamya, Yunan, Roma vs. gibi uygarlıklar dünyada çok önemli etkiler yaratmakla birlikte, hiç birisinin Anadolu uygarlıkları kadar etkili olamadığını” açıklamıştır. Eyuboğlu’na göre Anadolu Uygarlıkları insanlık için çok farklı, çok çeşitli ve değişik ürünler vererek hemen bütün diğer uygarlıkları etkilediğini ve bu anlamda da evrensel değerler içerdiğini belirtmiştir. Buna göre tarihin, felsefenin, sanatın, doğaya tapınmanın, tiyatronun vs. ilk kez Anadolu topraklarında gerçekleştiğini belirtmiştir. Anadolu’da insan yerleşimlerinin 8-10 bin yıllar öncesinden gerçekleştiğini belirten Eyuboğlu, bu toprakların insanlığın en eski topluluklarının yaşadığı mekânlar olduğunu öne sürmüştür. Anadolu’da üretilen değerlerin belli bir çevreyle kalmadığını, insanlığı yücelten değerlerle geçmişten bugüne kadar etkili bir şekilde aktığını söylemiştir. Eyuboğlu, Anadolu Uygarlıklarının ürettiği en önemli değerler sentezinin “İnsan Sevgisi” olduğunu belirtmiştir. Yazara göre, Anadolu insanının davranışı ve duruşu; doğayı anlama, doğayı bir canlı bütünlük içinde görme, insanla-tanrı birliğini, doğanın gerçekliğine yönelme, elle tutulanı düşünce konusu yapma vs. gibi düşünce ve davranışları içeren deneyci ve gerçekçi tutumlar olmuştur. Anadolu da Hititlerden çok daha önceleri “Bergama, Lidya, Frigya, Likya, Luviler, Urartular vs. gibi topluluklar ve devletler yaşamıştır. Bunların her birinin ürettikleri, birbirini beslemiş ve buraya gelen topluluklar zamanla birbirleriyle kaynaşmış ve süreç içinde bu değerler birbirinin içinde eriyerek sonuçta Anadolu Uygarlığını sentezlemişlerdir.
İlk Filozoflar, doğacı felsefeciler Thales, Anaksimandros, Herakleitos, Anaksagoras vs. Anadoluludur. Tarihin babası Herodot Anadoluludur vs. Eyuboğlu’na göre Anadolu’da doğa tapımı geçerli olmuştur. Anadolu insanı, düşüncesini gökte inenden değil, doğanın pratiğinden edinmiştir. Anadolu insanı doğa tapımlı bir inanç geliştirmiştir.
Bu anlamda gök-yer ve su, Anadolu İnsanının inancının oluşmasında etkili olmuştur. Öyle ki, Gök, güneşti, yağmurdu, şimşekti, buluttu vs. sınırsız, engin boşluktu vs. Yer, topraktı, ağaçtı, bitkiydi, dağ idi, kayaydı, ormandı, bolluktu, kıtlıktı vs. Su, ırmaktı, yağmurdu, göldü, denizdi vs. Bu üç öğe (Gök-Yer-Su) olmadan yaşam olmazdı. O halde bu güçleri kızdırmamak ve korumak gerekirdi. Bu anlamda gök tanrıları, yer tanrıları ve su tanrıları yaşamı düzenliyorlardı. Bu bağlamda, su, toprak, güneş, dağ vs. kutsallaştırılmıştır. Kısacası Anadolu İnsanı doğa ile el ele vermiştir. Buna göre doğa nasıl üretiyorsa ve üretilenden var olanlar kendi anatomik yapılarına göre bir dayanışma duygusuyla tüketiyorsa; kendisini de bir üretim ve ürettiğini dayanışma içinde tüketme varlığı olarak görmüştür.
Anadolu da Adonis= Bitki Tanrısı; Eştan (Şamaş)= Güneş tanrısı; İştar=Yıldız tarısı; Kubaba, Kübele veya Kibele= Bolluğun, verimliliğin, doğurganlığın tanrıçası… Sin= Ay tanrısı; Teşup= Fırtına tanrısı vs. gibi… tanrılar ve tanrıçalar olmuştur…
Anadolu konusunda yayınladığı ikinci önemli kitap ANADOLU İNANÇLARI- ANADOLU MİTOLOJİSİ (İnanç ve Söylence Bağlantısı), isimli kitaptır. Yazar bu kitapta ilk olarak İnanç ve Söylence bağıntısını konu edinir ve kadim topluluklarda inançla mitolojik söylemler arasında ki bağıntıyı ortaya koyar. Bu konuda örnekler verir. Daha sonra Anadolu’da gelişen inançlara, geleneklere, alışkanlıklara, bayramlara, eğlencelere ve bilmecelere yer verir. Anadolu’nun “Halk İnançlarını” (bu inançların tarihi kaynaklarını (doğaya bağlı gelişen inançlar yanında daha sonraları gelişen (Sümer-Akad- Mısır-Lidya, Frigya- Hitit, Trakya vs.) kaynaklarını anlatır. Bu inanç öğelerinin büyük bir çoğunluğunun bugün de Alevi, Kızılbaş, Ezidi vs. topluluklarınca yaşatıldığını belirtir. İnanç Kaynaşmaları bölümünde Eskiçağ Anadolu İnançlarının Alevi-Kızılbaş- Ezidi-Bektaşi topluluklarınca özümlendiğini ve yeni bir biçim alarak yaşatıldığını ortaya koyar. Halk İnançları olarak (Ay, Ay ile Su, Kötü Tinler, Şeytan Düğünü, Güneşin İğneleri, Yılan, Ateş, Kurt, Yıldız, Demiri Isırmak, Nazar, Hortlak, Cadı, Baykuş ile Örümcek, Albastı, Uğurlu sayılanlar, Bilmeceler ve sonunda Anadolu Mitolojisini ve Mitolojik kişilikleri anlatır… Bu kitap, Anadolu Mitolojisi ve İnançları adına yazılmış en önemli eserlerden birisidir.
İsmet Zeki Eyuboğlu, Anadolu Uygarlığını ve O’nun özgün düşüncesini ve taşıdığı değerler toplamını öğrendikçe, o değerleri önemini anlamış, taşıdığı üstün niteliklerinin farkına varmıştır. Ancak, söz konusu bu değerlerin özellikle semavi dinlerin bu topraklarda egemen olmasıyla yıkıldığını, zamanla Anadolu insanına yabancılaştığını fark etmiş ve bu yozlaşmanın nedenlerini bu kitabında örnekleriyle açıklamaya çalışmıştır. Bu çalışmalar sırasında da Anadolu’nun Özgün Felsefesini ve doğal inanca dayalı uygulamalarını sürdüren bir topluluk bulunduğunu öğrenmiş ve bu araştırmalar O’nu Alevi-Bektaşilerle buluşturmuştur. Ve yazar, bundan sonra araştırmalarını daha çok tasavvuf, bâtınilik ve Alevilik üzerine yoğunlaştırmıştır. Eyuboğlu, tasavvufu ve Bâtıniliği araştırdıkça, Ortodoks (Sünni) inancına karşı gelişen bu düşünce ve inanç yapısının tarihsel boyutuna yolculuk yapmış ve İslam ve Müslüman topluluklarını ve farklı kültürlere sahip toplulukların kendilerine özgü inanç öğelerini İslam’ı görüntü altında sunduklarını fark etmiştir. Anadolu da bu olmuştur. Böylece birbirinden farklı yüzlerce tarikatları ve değişik mezhepleri incelemiş ve incelemeler sonucunda Aleviliğe de geniş yer vermiştir. Bu incelemeler sonucunda özellikle Alevi ozanlarının ve güçlü edebiyatının derinliğini görerek bu konuda önemli eserler üretmiştir.
Bu çalışmalardan en önemlisi “ALEVİLİK-SÜNNİLİK –İSLAM DÜŞÜNCESİ” isimli kitabıdır. Eyuboğlu bu kitapta Aleviliğin ortaya çıkışını; İslam’ı, İslam Tarihini, Şiiliğin Doğuşunu; Hz. Ali-Muaviye Çatışmasını; İslam İçinde gelişen değişik düşünce akımlarını (Mutezile, Doğacılık, İhvanü’s Safa, Özdekçilik, Bâtınilik, Kelamcılık vs.) Aleviliğin beslendiği ilkçağ kavramlarını (Dört ilke, altı yön, yedi kat yer, yedi kat gök vs..) örnekleriyle açıklar. Bu kitap İsmet Zeki Eyuboğlu’nun düşünce dünyasının ne kadar zengin olduğunu da ortaya koyan bir eser olmuştur.
Diğer bir kitap, “BÜTÜN YÖNLERİYLE TASAVVUF, TARİKATLAR MEZHEPLER TARİHİ” çalışmasıdır. 1993 yılında yayımladığı bu eser, İslam İçinde gelişen Mezhepleri, Tarikatları, düşünce insanlarını, Bâtıni Akımları, bu akımların öncülerini, aralarında ki çekişmeleri vs. geniş boyutuyla açıklamıştır.
İSLAM’IN ÇÖKÜŞÜ isimli çalışmasında, İslam’ın ortaya koyduğu değerlerle, bu değerlere hiç uygun düşmeyen uygulamalar arasında ki derin çelişkileri anlatmıştır. Yazar, İslam içindeki sapmaları, politikacıların dini kullanarak esası bozmaları, Şeriat uygulamalarının insani değerlerle, çağdaşlıkla çatışmasını, bilime aykırı davranışlar ve akıl dışı uygulamaların ve yeniden (Şeyh, Şıh, Hırkadan, sakaldan, kırılan dişten, sarıktan… medet ummalar gibi) putların ortaya çıkışını vs. örnekleriyle anlatılmıştır. Tevfik Fikret “Beşerin böyle dalaletleri var/Putunu kendi yapar, kendi tapar” dizelerine yer verir… Buna benzer birçok ozanın dizelerinden örnekler vererek, bu çürümeye karşı duranların görüşleri de yansıtılır.
İsmet Zeki Eyuboğlu, edebiyatla da ilgilenmiş ve özellikle Alevi-Bektaşi ozanlarıyla ilgili değerli çalışmalar yapmıştır. Bu alanda ALEVİ-BEKTAŞİ EDEBİYATI” adlı çalışma çok değerlidir. 1991 yılında yayınladığı bu kitapta, Alevi-Bektaşi düşüncesini şiir diliyle açıklamaya ve şiirlerinden örnekler sunarak ozanlarını tanıtmaya çalışmıştır. Bu kitabın girişinde Eyuboğlu, “Alevi-Bektaşi yazını bir yaşama biçiminin, bir yaşama ortamının ürünüdür” diyerek, bu edebiyatın dayandığı kaynakların “gerçekçi olduğunu, ayağının toprağa bastığını, bir düş ürünü olmadığını” söyler. Alevi-Bektaşi geleneğini sürdürenlerin, “kırsal kesimin yoksul, sömürülen, üretken insanları” olduğunu belirtir. Bugüne kadar bu yazına katkı veren ozanları, yaşadıkları yüzyıla göre anlatır. Bunlardan (Yunus Emre, Said Emre, Kaygusuz Abdal, Nesimi, Azmi, Virani, Usuli, Teslim Abdal, Fedayi, Dertli, Harabi vs.) gibi onlarca ozana yer verir.
“ŞEYH BEDREDDİN- VARİDAT” kitabında Şeyh Bedreddin’i bütün yönleriyle anlatmaya çalışır. Şeyh Bedreddin’i var eden koşulları, düşünce yapısını ve zamanın ruhunu ve bunun Şeyh Bedreddin üzerinde ki etkilerini yazar. Bedreddin’in düşünce yapısını ele alır ve bu bağlamda Bedreddin’in “(insan, Tanrı, evren, varlık, oluş, tin, düş, ölüm-diriliş, yaratılış, varlık birliği, us, sezgi, yanılma, töz, ölümsüzlük vs. gibi) konuları ele alışını, başlıklar altında inceler. Yazar, en son bölümde VARİDAT’I (Gelenler, içedoğuş) ve varidatta ki konuları 108 bölüme ayırmış ve çevirisini yayınlamıştır.
Bir başka kitabı “TÜRK ŞİİRİNDE TANRIYA KAFA TUTANLAR” isimli incelemesidir. 128 sayfalık bu kitapta, “İnsan Üstüne; Tanrıya kafa tutuşun anlamı; İslam Dininde Tanrı Kavramı; Tanrı karşısında İnsanın Direnişi; İnsanın Kendini tanrı Sayışı; Tanrıyı Kınama, Tanrı-İnsan Birliği ve Sonuç” bölümleri yer almıştır. Bu kitapta, Fuzuli’den, Mevlana’dan, Bâki’den, Yunus Emre’den, Hasan Dede’den, Kaygusuz Abdal’dan, Şiri’den, Virani’den, Pir Sultan Abdal’dan, Azmi’den, Harabi’den vs. örnekler vererek, yorumlar da bulunmuştur.
İsmet Zeki Eyuboğlu, yaptığı bunca çalışmalar ve bıraktığı eserler dolayısıyla, gerek yerel ve gerekse evrensel kültüre yaptığı katkılar nedeniyle bazı ödüller de almıştır. Örneğin:
-1995 yılında Hacı Bektaş Barış Ödülü;
-1996’da Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü’nü almıştır.
İsmet Eyuboğlu 13 Kasım 2003 yılında Hakk’a yürümüştür.
Bu ünlü bilgeyi, ölümünün 14. yılında saygıyla anıyorum…
Hakkında söylenenler:
“-Tek başına bir okul gibiydi. Çalışkan, bilgili, yetenekli, çözümleyici bir aydındı. Kökenbilim açısından yapılmış çok büyük Türkçe Sözlüğü vardır ki; şu anda tek başvuru sözlüğüdür. ( Sami Karaören )
Edebiyatımızın, dilimizin, gelenek ve göreneklerimizin yetkin bir araştırmacısıydı. Bundan sonra bu işi yetkinlikle yapabilecek başka biri olur mu bilemiyorum… ( Adnan Özyalçıner )
Türk yazınının, Türk düşünce hayatının gerçek bir ağır işçisiydi. Batı düşüncesinin Türkiye’ye aktarılması için elinden gelen her şeyi yapmış, bu yolda çile çekmiş bir insandır. Türkçenin bilinmesi, geliştirilmesi yolunda da yoğun çaba harcamış bir insandır. ( Ahmet Oktay )
Sessiz kahramanlarımızdan biriydi. Kendisini hiç göstermez, sürekli çalışırdı. Eserleriyle hepimize değerli kaynaklar bıraktı. ( Ahmet Öztürk )
Bu dünyanın sağını da solunu da bilen, kültürlerin doğusunu da batısını da bilen. Böyle kültür insanları çok az. ( Hulki Aktunç )
Anadolu, yaşayan bilgelerinden birini kaybetti. ( Muzaffer Erdoğdu )” https://eyubogluvakfi.org.tr
İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Başlıca yapıtları:
-İnsanın Boyutları,
-Divan Şiirinde Sapık Sevgi,
-Uygarlığın Işıldakları,
-Baki,
-Karadeniz Aşk Türküleri,
-Şeyh Bedrettin ve Varidat,
-Kendi Sözleriyle Atatürk İlkeleri,
-Bütün Yönleriyle Bektaşilik,
-Anadolu Uygarlığı,
-Geçmişin Yaşama Gücü,
-Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü,
-Yedi Askı (İslamiyet Öncesi Arap Şiirinden Seçmeler,
-Mevlana Celalettin,
-Hacı Bektaş Veli ,
-Uygarlığın Çıkmazları,
-Pir Sultan Abdal,
-Yunus Emre,
-Sömürülen Alevilik,
-Abdal Musa,
-Hatayi (Şah İsmail,)
-Felsefe Açısından 12 Eylül – Boşluğun Egemenliği,
-Kaygusuz Abdal,
Gelin Canlar Söyleşelim,
-Tanrı Yaratan Toprak:
-Anadolu,
-Dilin Kemiği,
-Dilin Kapısı,
-Toplum Sarsıntıları,
-Anadolu Gerçeği,
-Felsefe Yazıları,
-Anılar,
-Uyanış,
-İrticanın Ayak Sesleri,
-Nietzsche: Eylem Ödevi,
-Atatürk Anadolu’dur,
-Yoksul Özdeyişler,
-Anadolu İlaçları…
Başlıca Çevirileri:
-Aenas (Vergillius),
-Tragedyanın Doğuşu (Nietzsche),
-Sevişme Yolu (Ovidius),
-Tarih Üstüne (Nietzsche),
-Gezgin ile Gölgesi (Nietzsche),
-Düşünceler (Pascale,),
-Zerdüşt’ün Şiirleri,
-Pratik Usun Eleştirisi (Kant),
-Dörtlükler (Mevlana),
-Dönüşümler (Ovidius),
-Nutuk (M.K.Atatürk-Günümüz Türkçesiyle) https://eyubogluvakfi.org.tr