MAHZUNİ ŞERİF
Tevellüdüm merak ise, miladı otuz dokuz
Kasım’ın on yedisi Zeynel babadan geldim
Döndü anaya rahmolmuş, Ehlibeyt meftunuyuz
Ben faninin acısına, seyr-ü sefadan geldim.
Bu dizelerden de belli olduğu gibi Mahzuni, 17.11.1939 yılında dünyaya geldiğini söylemektedir. Doğum tarihi konusunda belirsizlik bulunmasına karşın, ozanın kendisi 1939 tarihini doğru kabul etmiş ve yukarıda ki dizelerle de bu tarihi onaylamıştır. Baba adı Zeynel ve anne adı Döndü ’dür.
Ozan, bu dizelerde Alevi bir ailenin çocuğu olarak doğduğunu ve bu yola (Aleviliğe) tutkun olduğunu belirtiyor. Ozan, bu gelip geçici yaşama, bir anlık zevkle geldim diyor. Doğanın en temel yasası kesintisiz oluşum yasasıdır ve bu yasa döngüselliği de birlikte getirir. Bu da doğum, gelişim, uyum, değişim, denge, bozulma, değişim ve yeniden doğuş olarak gerçekleşir. İnsan da doğanın bir parçası olarak bu yasanın değişmez kuralları içinde doğar, büyür, denge sağlar, ayakta kalma mücadelesi verir, süreç içinde enerjisi başka enerji alanlarına karışır ve bitime doğru giderek değişme uğrar. İnsan bilinci bu olguları doğum ve ölüm sözcükleriyle kavramlaştırmıştır. Ozan da “Döndü anada rahmoldum” yani dünyaya geldiğini, “seyr-ü sefadan” geldim diyerek de “evrensel döngüyü” dile getirdiğini görmekteyiz.
Mahzuni Şerif’in asıl ismi Şerif Cırık’tır. Mahzuni mahlasını amcası Cırık Baba’dan almıştır. Tasalı, kuşkulu, heyecanlı ve mahcup vs bir yapısı olan Şerif’e, Cırık Baba “Mahzuni” mahlasını uygun görmüştür. Tam da kişiliğine de uygun düşen bu mahlas, ozanı bu isimle üne kavuşturmuştur. Eserlerin de, en çok “Mahzuni” mahlasını kullanmakla birlikte, bazı eserlerin de “Mahzuni Şerif”, “Şerif” gibi, unvanları da kullanmıştır.
Mahzuni, Kuleli Askeri Lisesi’nde okurken, toplumculuğa ve Halk Edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu gerekçeleriyle ordudan atılır. 1961 yılından itibaren Mahzuni ait olduğu alanda (yani Halk Ozanlığı alanında ) eserler üretmeye başlar. O günden sonra yüzlerce plak ve kaset yapar.
Mahzuni Şerif, daha on yaşındayken amcası Âşık Fezali’(Behlül Baba)’den saz çalmayı öğrenir. 15 yaşlarından itibaren şiirler yazmaya, türküler söylemeye başlar. O dönemlerde Mahzuni, daha çok usta malı eserler okur. 1955’lerden itibaren kendi eserlerini üreterek ozanlık işlevini yüklenir. Mahzuni, o tarihten başlayarak, ölene kadar bu misyonunu hiç ödün vermeden onurlu bir şekilde sürdürmüştür.
Mahzuni Şerif, yaklaşık 45 yıllık ozanlık dönemine; 450 adet 45’lik plak; 10 adet long play; 65 kaset sığdırmış ve doğaçlama yaptığı eserlerle birlikte yaklaşık 20.000’e yakın şiir ürettiğini belirtmiştir. Mahzuni “Dolunaya Tül Düştü” isimli kitabında bu bilgiyi vermiştir. Doğal ki önemli olan yazdığı şiir adedi söylediği türkülerin niceliği değildir. Bu eserlerin içeriğidir.
Ozan, hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar ile de, uluslararası edebi tartışmalara konu olur. Bu bağlamda, 1998 yılında dünyanın, yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı alır.
1998 Yılında “beyin kanaması” ve 2001 yılında ise “kalp krizi” geçiren ozanımız; 17.05.2002 Tarihinde yaşama gözlerini yumarak, aramızdan ayrılmıştır. Fiziksel bedeni aramızdan ayrılsa da “kültürel ölümsüzlüğü” onu her zaman yaşatacaktır.
Mahzuni’nin Hakk’a yürüyüşünün üzerinden on dört yıl geçmesine karşın o, bugün de toplumda ki diriliğini, olanca gücüyle korumaktadır. Çünkü O, bıraktığı eserler bugünün toplumsal yaşamında da karşılık bulmakta ve insanlar O’nun eserlerinde “toplumsal belleklerini” yeniden canlandırmakta ve o eserler toplumun sesi ve konuşan dili olarak canlılığını korumaktadır. O, eserleriyle, büyük çoğunluğun beyninde, gönlünde ve dilinde halen olanca canlılığıyla yaşamını sürdürmektedir.
Mahzuni Şerif’in yaşam görüşünü, dünyaya, evrene, topluma ve insana bakışını; dünyayı, evreni, toplumu ve insanı yorumlayışını anlayabilmek için, onun eserlerine, şiirlerine ve yorumlarına bakmak gerekiyor.
Mahzuni’nin eserlerini incelediğimizde hümanist anlayışın onun en belirgin yönünü oluşturduğunu görürüz. Geleneksel halk şiirini veya halk ozanlığını tarihsel bir süzgeçten geçirdiğimizde, büyük ozanlarımızın hemen hepsinde belirlediğimiz ortak yanlarının çok olduğunu görürüz. Bu ortak yanların; Hümanist olmaları, dinin özüne, içeriğine inanmaları, şekilsel inancı dışlamaları, bilimi önder görmeleri, aklın ve vicdanın özgürlüğünü savunmaları, Allah’a sevgiyle yönelmeleri, barışı, dostluğu, güveni, eşitliği, kardeşliği, bütünlüğü vb. savunmaları, aklı ve mantığı düşüncelerinin ana kaynağı saymaları, haksızlığa başkaldırmaları, mazlumun yanında yer almaları,.vs. görürüz. Ozanlarımızın böyle erdemli değerleri savunmalarının maddi ve tinsel kaynaklarını Anadolu’nun kültürel kalıtından aramak gerekmektedir.
Bilindiği gibi Anadolu’muz binlerce yıl insanlığın bir ekin (kültür) merkezi olmuştur. “En eski tarihi, en eski geçmişi, en eski uygarlıklarıyla bir bölünmez bütündür Anadolu. Hangi taşı kaldırsanız altında bu toprağın en eski yerlerinden kalma bir yaratma ürünü, bir başarı kalıntısı, bir düşünce belgesi bulursunuz. Bu varlıklar, bu kalıntı niteliği taşıyan buluntular Anadolu'nun gerçek tarihi belgeleri, kanıtlarıdır bizim için. (İsmet Zeki Eyüboğlu; Anadolu İnançları, Anadolu Mitolojisi Geçit Kitapları 1987 Bas. Sayfa 30) . Eyüpoğlu’nun da belirttiği gibi Anadolu uygarlıkların odak noktasıdır. İnsanlığın en zengin kültürel malzemesi bu topraklardadır. Hemen her görüş, her inanç bu topraklarda yaşamıştır. Yine hemen her görüşün her inancın kalıtını taşıyan mabetleri, kervansarayları, dinsel ibadet yerleri, tarihi yolları, köprüleri, sarayları, kümbetleri bg vardır.
İşte Halk Ozanlarını besleyen kaynak bu bitmez-tükenmez kültürel birikimdir. Kültür zenginliğidir. Mahzuni Şerif’te bu çeşmeden beslenmiştir.
Mahzuni, 20. Yüzyılın en etkili halk ozanlarından birisidir.
Halk Ozanı, halkın değer yargılarını, yaşamdaki sınıfsal çelişkileri, yaşadıkları bölgenin coğrafik koşullarını, doğa olaylarını, halkın uğradığı felaketlerini, halkın sevinçlerini, üzüntülerini, acılarını, kederlerini, yoksulluklarını, varsıllıklarını, korkularını, savaşlarını vs. olguları ve olayları en ince duygularla estetik değerler de katarak, anlatan halk bilimi insanıdır.
Bu tanımdan hareketle Mahzuni’nin ozan kimliğine baktığımızda onun yukarı da yaptığım tanıma uyan bir yapıya sahip olduğunu görürüz.
Mahzuni Şerif’te toplum ve insanı etkileyen her şeyi bulmak olasıdır. Öyle ki onda bilim vardır, din vardır, kitap vardır, toprak vardır, meclis vardır, kader vardır, soru vardır, sorgu vardır, felsefe vardır köy vardır, şehir vardır, devlet vardır, millet vardır, doğruluk vardır, barış vardır, yiğitlik vardır, güzellik vardır, erdem vardır, zam vardır, zulüm vardır, hoşgörü vardır, açlık vardır, yoksulluk vardır, dünya vardır, evren vardır, zevzeklik vardır, nakkaşlık vardır, yuh vardır, övgü vardır, yergi vardır, memleket vardır, direnç vardır, yol vardır, karlı dağlar vardır, başkaldırı vardır, gardiyan- hapishane vardır, öğüt vardır, insanlığa sesleniş vardır, sevgi vardır, deli vardır, mağara vardır, zam vardır, okul vardır, aydın vardır, diploma delisi vardır, su vardır, doğum vardır, ölüm vardır, soyanlar vardır, şeref vardır, ceylan vardır, ceylan vardır, hacı- hoca –dede vardır…
Kısacası toplumla ilgili ne ararsan Mahzuni’nin eserlerinde bulabilirsin. Bu anlamda Mahzuni Şerif, çok yönlü bir ozanımızdır.
Mahzuni Şerif, Alevi- Bektaşi; Sosyalist, demokrat, laik, yoksullardan, mazlumlardan, ezilenlerden vs. yana bir duruş sergileyen, eserlerinin özünü bu değerlerle donatan bir ozandır. O’nu ölümsüz kılan da, ozanın bu değerler sistemini oluşturan dizelerle halkının sesi, kulağı, ortak belleği olması ve halkın yararını gözeterek korkusuzca, bedel ödemeyi göze alarak ve bedel ödeyerek toplumsal gerçekleri dile getirmesindendir.
Mahzuni biraz Yunus EMRE; biraz NESİMİ; biraz, Pir SULTAN; biraz KARACAOĞLAN; biraz Âşık VEYSEL’dir. Mahzuni, Yunus, Nesimi gibi bilgece; Karacaoğlan gibi gönül aşkı ile, Pir Sulan Abdal gibi haksızlığa karşı çıkışıyla vs. dolu olan bir insandır. Ozan, Pir Sultan gibi isyancı, Nesimi gibi sorgulayıcı, Veysel gibi doğacıdır. Bu anlamda Mahzuni bu ozanlarımızın bir senkretizmi (birleştirici)’ gibidir adeta.
Ozanınız zaman gelir:
“Hesap edilip hak alınsın/ Kavgalar hep, lafta kalsın/Kaygusuz bir devlet baki/ başımıza var edilsin/ diyerek başkaldırır, Pir Sultan olur.
Zaman gelir “Nesimi Hak idi kolay yenmedi/Mansur, “Ene-l Hak’la dardan inmedi/Pir Sultan’ım serin verdi dönmedi/Âşıkların Hak’tan çarktığı nerde? Diye sorgular ve Nesimi olur.
Zaman gelir “Aşk şarabın doya, doya/ Sundun, sundum içemedim “ der, Karacaoğlan olur.
Zaman gelir “Bahar gelip, lale sümbül açınca/ Boz bulanır ehli söker yaylalar” diyerek Veysel olur.
Zaman gelir, “Ben insanlar değerini ölçemem/ Doğu-Batı-Gavur- Müslim bir bana”. Ya da “Cahil bana dinsiz demiş/Benim dinim Sevgi dini” diyerek Yunus EMRE olur vs.
Zaman gelir “Tadına doyulmaz helal kazancın/Her ekmekte ter olması ne güzel” diyerek, adaletli bir dünyanın sözcülüğünü yapar..
Zaman gelir, baskı ve işkence görenlerin, asılan gençlerin, yoksulların, emekçilerin sesi olur ve “Erim, Erim Eriyesin” “Elem Geldi”, “Yiğitler, “Amerika Katil”, “Bizim Be”, “Ambargo Mambargo Dinleme Gardaş”, “Yuh Yuh”, “Sınıfsız Okul”, “Bunun Gibi Daha Nursuz Gelmedi ”, “vs. gibi eserleriyle, zamanın ruhunu yansıtan olayları dile getirir ve yaşadığı dönemin ruhunu yansıtan dizeleri tarihin belleğine kazandırır…
Zaman gelir, “Karıncaların bile vatanı vardır/Bilin ki dünyada ben vatanlıyım” diyerek yerel için de evrensel olmanın bilincini yansıtır. Emperyalist sömürüye karşı bağımsızlıkçı duruşunu dile getirir.
Zaman gelir;
Prangalar çiçek açtı kolumda
Kanlı zalim güler, eğlenir şimdi
Devriyeler gezer oldu yolumda
Obamızda kara bağlanır şimdi… diyerek, yaşamı boyunca görmüş olduğu baskıları ve acıları dile getirir.
Zaman gelir;
İki kardaş bu kavgayı
Durdurun Allah aşkına
Yara kangren olmadan
Sardırın Allah aşkına… diyerek kardeş kavgasının bitmesini ister.
Zaman gelir; “Ey Mahzuni Kan kalesin, yık da tarumar eyle/ Tahammül bir Zülfikar’dır, O’nu kullanan Merdan’ımış/ Eğer goncayı seversen, durma ahu zar eyle/
Bülbülü bülbül eyleyen, dil ile efkan imiş… Diyerek tasavvufun en temel nirengi noktasını dile getirir.
Zaman gelir;
Sıvı idim katılaştım şey oldum
Cisim buldum et kemikli tüy oldum
İnsan oldum köle oldum, bey oldum
Nice sene yaratıldım, çürüdüm… Bilimsel bir dil kullanır ve felsefi kuşkuculuğunu ortaya koyar.
Mahzuni, çok yönlü bir ozandır. Bu onu evrenselleştiren en önemli yanıdır. Ozan, hemen her konuda eserler vermiştir.
Mahzuni Şerif, gelenekten beslenen, ama çağdaş değerlerle donanmış ve geleneğin üzerine çağdaş değerleri katarak gelenekten sıyrılabilmiş ender ozanlarımızdan biridir. Gerek saz çalma tekniği, gerek müziğindeki tonlama ve tını, gerek sözlerinde ki felsefi içerik ve gerekse yaşamda ki duruşuyla o çağdaş bir ozan olmayı bilmiştir. Mahzuni çağının tanığı bir ozandır. O ürettikleriyle ölümsüzleşmiştir.
Mahzuni halkının değerlerini çok iyi özümsemiş o değerleri sahip çıkmıştır. O halkının hiçbir değerini küçümsememiş, halkın gözü, kulağı ve sesi olmasını bilmiştir. Halk için sanat üretmenin doğruluğunu öldüğünde kanıtlamıştır. Bu halk Mahzuni ’sine ne kadar değer verdiğini onun cenazesine katılarak göstermiştir. O günü yüz binler Mahzuni’yi uğurlamak ve onun için son görevlerini yapmak için Hacı Bektaş’a gelmişleridir. Halk Mahzuni’yi anlamış ve onu kalbine gömmüştür. Halk, ozanını eserlerinde yaşatmayı sürdürmektedir.
Mahzuni Şerif, 20. Yüzyılın güçlü toplumcu ozanlardan birisidir. Bir filozof derinliğinde ki söylemleri ve haksızlığa başkaldıran duruşuyla ve ödediği bedellerle zamanın Pir Sultan’ı olarak da anılmıştır.
Mahzuni, söylemleri zor, felsefi derinliği olan eserlerini halkın anlayacağı bir dille söyleyen bir halk ozanımızdır.
Mahzuni’yle aynı çağda yaşamış olmaktan ve onun türkülerini dinleyerek yaşamaktan dolayı kendimi çok mutlu hissediyorum.
Mahzuni Şerif der ki “Benim söylediklerim ne ise ben onların toplamıyım”. O halde ozanın eserlerini dinleyerek onun ne söylemek istediğini anlamaya çalışmak en doğu yoldur.
Ozanımızı 14. Ölüm yıldönümünde saygıyla anıyorum.
Kaynaklar:
İsmet Zeki Eyüboğlu; Anadolu İnançları, Anadolu Mitolojisi Geçit Kitapları 1987 Bas
Süleyman YAĞIZ; İşte Bizim Mahzuni; Hasat yay. 2. Baskı. 19991;
Süleyman ZAMAN; Mahzuni Şerif; Yaşamı-Sanatı-Eserleri; Ürün Yay. 1996
Süleyman ZAMAN; Mahzuni Felsefesi; Sanat Yay. 2005