OLAYLARA NASIL YAKLAŞMALI


Doğada ve toplumda varlaşan her şeyi, başkaca her şeyi etkiler. Unutulmasın ki, her şey birin içinde ve çokluk da birin içindedir.
Varlaşan bir şey veya şeyler ister söz olsun isterse nesnel gerçeklik, hiçbir zaman yok olmaz ve önce sonrayı etkiler, sonra da öncekinden beslenir.
Bu bilimsel bakış ve diyalektik bağıntı içinde baktığımızda; hiç bir nesnenin, inancın, tinsel değerlerin "tek bir geçmişi yoktur ve her şey geçmişler toplamıdır" gerçeğine varırız.
Kerbela ve günümüzde ki yansımaları konusunda yazdığım bir makale nedeniyle, hızlı, radikal ve nihilist bir yaklaşımla, "bana uymayanı yok sayarım" anlayışıyla günümüzün yaşanılan toplumsal gerçekliğini bile yok sayarcasına bir duruşla eleştiri yazan dostlarım acaba kendi düşün dünyalarında felsefi bir "düşünce fırtınası" yapıyorlar mı?
Yaşanılan gerçekliğin nedenselliklerini ortaya koyup tartışmak yerine, bir şeye reddiye koymak, o sorunu çözmek değil daha da yaygınlaşmasını sağlamaya çalışmaktan başka bir işe yaramaz.
Aleviliğin "İslamla" bire bir ilgisinin olmadığı bir gerçektir. Ama en az 1400 yıldır var olan bir inancın ve kültürün başka inançları ve kültürleri etkilemesi veya inanç ve kültür kaymaları yaratması kadar daha doğal ne olabilir?
Her şey her şeyden etkilenir. İnançlar arasında kaymalar olabilir. Toplumsal dayatmalar ve baskılar nedeniyle "kabullenmeler" olabilir ve olmuştur da... Bunların hepsinin konuşulması gerekirken "toptan reddiye" tarihin diyalektiğine uygun düşmemektedir.
Dinler tarihine bakıldığında inançların birbirlerini nasıl etkiledikleri hemen görülecektir.
Bu anlamda Alevilik de en az 50.000 bin yıllık bir süreç içinde insanoğlunun ve insan kızının bugüne kadar var ettikleri değerlerden beslenmiş ve üstün değerleri kodlayarak üzerini örtmüş; inisiye (talip-rehper-mürşit ilişkisi) sistemiyle o bilgileri bugüne aktarmasını sağlayabilmiş bir Batıni/Felsefi inanç ve öğretidir.
Egemen inancın baskısıyla değerlerini kodlamak zorunda kalmış olan Alevilik, her zaman, her süreçte baskı görmüş, kıyıma uğramış ve horlanmıştır. Bu olgu İslamın daha ilk yıllarında Bağdat'ta, Mısır'da ve İran'da vs. gerçekleşmiş ve özellikle İskenderiye Okulun da bir araya gelmiş olan Batıni (Ezoterik) düşünceye sahip topluluklarla egemen İslam inancı arasında kavgalar başlamış, burada ki düşün insanlarına baskılar yapılmış ve topluluklar geçmişten getirdikleri kendi değerlerini yaşatmak için Kuran'ı yorumlamaya başvurmuşlar ve İslam içinde kendilerini koruyacak bir beden aramışlardır. Bu beden, hakkı yenilen ve kalleşçe öldürülen Hz. Ali ve Hz. Hüseyin'in bedeni olmuştur. Daha sonra gelişen Mutezile, İhvan-ı Safa, Hasan Sabbah, Karmat vs gibi Batıni ve toplumcu hareketler, kendilerini bu kimlik üzerinden tanımlamaya çalışmışlardır.
Bu topluluklar da kendilerinden önce varlaşmış olan, Osiris, Hermes, Örfe, Pisagor, Mısır, Hint, Çin, Mezopotamya vs. düşüncelerinden ve kadim uygarlıkların ortaya koydukları inanç ögelerinden beslenmişlerdir.
Aleviliğin bedenleşmesi bu toplumsal olgular üzerinden gerçekleşmiştir.
Evet, Kerbela İslam içinde gelişen iktidar mücadelesinin bir sonucudur. O günün egemenleri, kendi çıkarları gereğince bu katliamı gerçekleştirmişlerdir.
Her zaman mazlumdan ve ezilenden yana olan Aleviliğin, bu katliam da, bulunduğu konum nedeniyle o günün mazlumu olan Hz. Hüseyin'den yana olması kadar daha doğal ne olabilir!
Tabii ki, Aleviliği bütünsel yönüyle ele almayıp, yalnızca "İslami ögeleri" öne çıkarmak, Aleviliği doğal asimilasyona taşır. Bu da bir başka gerçekliktir.
Hiçbir olayı, nesneyi, olguyu, kendi bütünselliğinden koparmadan ele almak en doğru duruş olacaktır.
Bir insan, dışarıda bir beden olarak görülür. Ama bilinmelidir ki, bir insanı insan kılan, dış organları dışında, onun esas görünmeyen iç organlarının olduğu da bir gerçektir. İç ve dış birlikte birbirini tamamlar. Dolayısıyla, insanın bütünselliği, onu oluşturan, içsel, dışsal, tinsel ve dirimsel değerlerin toplamıdır.
Batıni bilgeleri bize der ki "küçükte ne varsa, büyükte de o vardır".
Şu sorular çok önemli. Alevilikte 1'ler, 3ler, 5'ler, 7'ler, 12'ler, 40' lar vs. gibi sayılar vardır. Bunların her birinin ardına gizlenmiş veya kodlanmış bilgiler bulunmaktadır. Örneğin neden 12? "0" sıfır ne analama geliyor?
Bu anlamda nasıl ki her şey, kendi bütünselliği içinde bir kimlik ve anlam oluşturuyorsa, Alevilik de öyledir. Bu bağlam da, Alevilik de kendi bütünselliğinden koparılmadan ele alınmalı ve yaşanılan gerçekliğini de ret etmeden ama "o yaşanılanın nedenselliklerini de ortaya koyarak" bu konu ele alınmalıdır diye düşünüyorum...
Unutulmasın ki evrenin en temel yasası "EKSİKLİK YASASIDIR"...
Hepimiz eksiğiz. Çünkü mutlak olan yoktur, küçük bir nokta içinde bile sonsuz olasılıklar vardır. O halde red yerine, sonsuz olanaklar içinde, kendimize uygun düşen olasılıkları ortaya koymak daha bilimsel bir duruş olacaktır.