SEVGİNİN EGEMEN OLDUĞU BİR DÜNYA...
Sevgi; genellikle karşıt cinslerin birbirlerine gösterdikleri ilgi olarak algılanan oysa yaşamın kendisi olan, yaşamı yaşanır kılan, dostluk, barış, güven, yaratı, üretim, dayanışma güler yüz vs. gibi kavramları içeren; söz konusu bu değerlerle özdeş olan bir olgular bütünselliğidir.
Şurası bir gerçek ki dünyada ne kadar insan varsa o kadar da sevgi tanımı veya sevgiyi betimleyen o kadarda farklı algı söz konusudur. Böyle olunca da sevgiyi belirleyen kavramda da büyük bir zenginlik bulunmaktadır. Dolayısıyla sevgi ve aşk göreceli kavramları içerir. Göreceli olması demek, herkese göre farklı tanımları, farkı kavrayışları ve farklı algıları kapsaması demektir. Ve buradan hareketle ne kadar insan varsa o kadar da sevgi ve aşk kavramı vardır. Çünkü herkesin tanımı ve algısı başka başkadır. Bir insan, dış dünyadan algıladığı ve etkilendiği olayları ve olguları, kendi iç dünyasına taşıyarak, bu olaylara karşılık gelecek sembolleri, betimlemeleri beyninde varlaştırarak, onlara sözcüklerle anlamlar yükler. Bu anlamlar “kavramlardır”. Kavramlar zihnimizde bedenleştirip, belleğimizde canlandırdığımız olayların ve olguların karşılığını oluşturan tanımlamalardır. Sözcüklerin belleklerde ki kavramların dış dünyaya yansımasıdır.
Buradan hareket ederek sevgiyi genel olarak şöyle tanımlayabiliriz: Sevgi, bir insanın herhangi bir şeyi kendi bedeninde duyumsaması, onunla birlikte olmak istemesi, ona ulaşmaya çalışması, onunla birleşmek istemesi ve onu kendisine katmak için ona yönelmesi ve onu elde etmek için eylemde bulunmasıdır. Yine, bir başka tanıma göre ise insanın kendisinde bulunmayanı, kendi özünde duyumsaması ve gereksinim duyduğu şeyi kendisine katmaya çalışması ve onu kendi özüne katarak onunla birleşmeye yönelmesidir. Kişinin açlığını duyduğu bir nesneyi kendisine bağlama isteğidir sevgi.
Evren de her nesne bütünlüğünü yitirir ve eksilir. Her şey de eksiklik vardır. Nesneler eksikliğini duyduğu her neyse oraya yönelir ve eksikliğini gidermeye çalışır. İnsan bilincinde ki bu olgunun kavramsal adı sevgidir.
Evrende her şey her şeyi çeker.
Çekirdeğin elektronu kendisine çekmesi, elmanın yenmesi, suyun içilmesi vs. sevginin eylemsel halidir.
Doğada kavramlar yoktur. Kavramlar insansal yaratımlardır. Sevgi; çekirdeğin elektronu çekmesinin ve kendisine bağlı kılmasının bilinçte ki soyut yansımasının kavramsal adıdır.
Sevgi bir şeye veya bir kimseye karşı duyulan yakınlık, kişiye veya nesneye yönelen ilgi, bağlılık göstermeye yönelik eğilim ve duygudur diye tanımlayabiliriz.
AŞK ÜZERİNE
Aşk; “ışk”tan dilimize yerleşen ve alev, ateş, ışık anlamına gelen bir sözcüktür. Aşkı tanımlarken genellikle sevgi sözcüğü kullanılır. Aşk, içten gelen bir duyguyla ve tutkuyla bir şeyi sevmektir. Sevgi ise, insanın bir şeyi istemesi ve istediği şeye yönelmesidir. Sevginin özünde bir eksikliği giderme, insanın kendisini tamamlama güdüsü vardır. Sevgi, yaşamaya ve yaşatmaya dönüktür. İnsan gereksinim duyduğu her şeyi sever. Çünkü gereksinme, insanın kendisinde olmayanı kendisine katmaya dönük bir olgudur. Aslında doğada her şey, her şeye gereksinim duyar. Çünkü bir varlık, bir başka varlığı kendisine katarak yaşamasını sürdürür. İşte sevgi bu nesnel durumun kavramlaşmış durumudur. Nesnel olanın bilinçte soyutlanması, betimlenmesidir. Sevgide farklı iki şey tek şey olur. Çünkü biri kendisini diğerine katarak onun yapısında yok olur. Cinsel anlamda da bu böyledir. İki farklı beden birleşerek, aynı duyguda ve hazda birlenirler. Buna karşın karşılanamayan veya ulaşılamayan bir nesneye veya bir varlığa duyulan sevgi yerini tutkuya, sonsuzca bir isteğe, büyük bir açlığa, doyumsuzluğa ve hiçbir zaman arzuladığı şeye ulaşamama duygusuna kapılmasına yol açar ki bunun adı “aşk”tır.
Oysa sevgi üretmek, yaratmak, dostluk, barış, özgürlük, dayanışma, paylaşma, üretme, yenilenme, değişme, dönüşme ve mutluluğun en temel işlevidir. Sevgi yaşamın itici gücü ve en büyük enerjisidir. Bir insan yaşamak için enerjiyi nerede alıyorsa ona sevgi duyar. Çünkü sevgi yaşamanın özüdür.
Şurası bir gerçek ki ne bireysel anlamda ve ne de toplumda sevgisiz bir yaşam anlamsız ve çekilmez bir yaşamdır. Zaten istense de sevgisiz yaşanamaz. Çünkü sevgi var olmaktır. Burada önemli olan bir insanın kendisini var kılması ne kadar anlamlı ve önemliyse, başkalarının da kendisini var kılması o kadar önemli ve anlamlıdır. Onun için tüm insanların yaşama hakkı en temel haktır. Bu hakkın yerini bulması ancak sevgi kavramının işlevsellik kazanmasıyla söz konusu olacaktır.
Bakın ne demiş Yunus EMRE: “Sevelim-sevilelim, dünya kimseye kalmaz” .
Sevgi yaşatır, aşk bitirir.
Sevgi üretir, aşk tüketir.
Sevgi paylaşır, aşk sahip olur.
Aşk, tutkunca bağlılıktır ve aitliktir. Böyle olunca da paylaşma, dayanışma, var etme, yaşatma… gibi değerler aşkın ötelediği değerlerdir. Bir insan âşık olduğu birisi için; aşık olduğu kişi eğer dağın öbür yanındaysa o kişi aşkına ulaşmak için dağı bile delmeye çalışır. Bu aslında aşkın ne kadar derin yaşandığının göstergesidir. Çünkü âşık olan kişi maşukundan başka kimseyi düşünmez. Varsa yoksa âşık olduğu kişidir onun için önemli olan. Âşık maşukunun girdabında döner.
Sevgisiz yaşam, meyve vermeyen bir ağaca benzer...
Sevgi, yeşerten, koruyan, zenginlik sunan ve paylaşan vs. değerleri içerir. Sevgi de istenilene kavuşmak vardır. İstenilene ulaşılamıyorsa süreç içinde o sevgi olmaktan çıkar, aşka dönüşür. Bu da kişiyi hem kendisine ve hem de topluma yabancılaştırır.
Sevginin egemen olduğu bir dünya, insan olma bilincinin öne geçtiği ve bu bağlamda her türlü aşırı nefsin önüne geçtiği bir dünyayı var kılar. Aşk, bir girdap haldir... Çevreninde döndürür.
Sevginin başat olduğu bir yaşam, dostluğu, dayanışmayı, barışı, paylaşımı en geçerli değerler olarak var kılar. Böylesi bir dünya özlenen bir dünyadır ve bu dünyayı "sevgiden" başka hiçbir değer var kılamaz.
Çünkü sevgi, üretir, yaratır, ortaya çıkarır; paylaştırır, üleştirir, korur ve yaşatır...
Boğazların kesildiği, kanın aktığı, düşmanlıkların arttığı, ayrışmanın, farklılaşmanın temel değerler olarak işlevsellik kazandığı bir dünya çekilebilir bir dünya değildlr. Böylesi anti değerlerin egemen olduğu bir yaşam, insanlığa acı, hüzün, keder, gözyaşı vs katar...
Bu sevgisizliktir.
Sevginin her yerde geçerli olduğu bir dünya, insanlığın en büyük ütopyasıdır.
Sevgiyle yaşamak dileğiyle...