Uğur; bir insanın, bir nesnede, düşüncede, davranışta, bir özlemin, olumlu bir yaklaşımın veya sonucun gerçekleşeceğine dönük duyulan inancın bellekte uyanmasıdır. Bazı değerlerde, insanları gönendirecek, iyilik sunacak ve şansını arttıracak gizil bir gücün olduğuna inanmaktır. Aslında bu, insana olumlu, empatik ve pozitif bir enerji sunmanın kavramsal adıdır. Çünkü uğur sözcüğü aynı zamanda; amaç, ideal, maksat, ülkü, erek, vs. gibi değerleri de kapsar.
                 Mumcu, mumdan gelmektedir. Mum, ışık, aydınlık, parıltı, ışıltı, açıklık, vs. gibi değerlerin karşılığıdır. Çerağın, mumun yandığı yerde, her çeşit karanlık ortadan kalkar. Mumcu, aydınlığın kaynağını simgeler.
                 UĞUR MUMCU; her iki sözcüğün pratik ve teorik karşılığını veren ve bu iki sözcüğün içini tam olarak dolduran bir insan, bir aydın, bir bilge olmuştur.
Ünlü bilge Konfüçyüs , “Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak” demiş. İşte Uğur Mumcu, karanlığa kızıp kenara çekilenlerden değildi. O her zaman karanlıkların üzerine gitti. Özellikle halkı soyan, yoksul bırakan, ülkenin kaynaklarını çar-çur eden, insanların inancını kullanarak onları karanlıkta bırakan, ülkenin her türlü katma değerini yabancılara peşkeş çeken, Atatürk’ün devrimlerini içlerine sindiremeyen ve o devrimlerin içini boşaltan vs. her kesime karşı mücadele verdi…
                 1980 sonrası emperyal güçler tarafından geliştirilen, Yeni Dünya Düzeni ’nin dünyada uygulamaya konmasıyla birlikte, özellikle “Ulus Devletlerin” hedef alınması ve bu paradigma (model, değerler dizisi) içinde, bazı “Ulus Devletlerin, Yugoslavya örneğinde olduğu gibi” dağıtılması, Ortadoğu da oynanan emperyalist oyunlar vs. karşısında, Uğur Mumcu’nun bu gerçekleri dillendirmesi, Türkiye’ nin de bu konuda dikkatli olması gerektiğini vurgulaması; dinsel, etniksel, tarikat ve cemaat bilincinin, sınıf bilincinin yerine ikame ettirilmesi ve yabancılaştırma, ötekileştirme kültürünün ülkeye egemen kılınmaya başladığını vurgulamasıyla, gerçekleri yazmaya başlaması birilerini korkuttu. Ülke üzerine bir takım hesapları ve amaçları olan, hedefleri bulunan güçler, kendileri için tehlike gösteren ve bu oyunları korkusuzca halka anlatacağını bildikleri o yürekli aydını, bilgeyi, halkçı ve devrimci gazeteciyi hedef almışlardır. Bugüne kadar bu cinayetin gerçek faillerinin ortaya çıkmamasının en büyük nedeni bu olsa gerek…
                 Uğur Mumcu, 1993 Yılı 24 Ocak günü, bilinmeyen ve soru işaretleriyle dolu güçler tarafından çöp torbasına konulan çok güçlü bir bombayla, hain tuzaklarda acımasız bir şekilde bedeni paramparça edilerek vahşice öldürüldü. Ne acı bir görüntü! O görüntüyü TV’lerde gördüğümde yüreğimi tarifsiz kederler sarar ve o an insan olduğuma utanırım!
                  Uğur Mumcu’nun böyle korkunç bir şekilde öldürülmesi, beynimde hep soru işaretleri doğurur, böyle bir cinayet tarihte işlenmiş midir? Bilincimi sorguladığımda, belleğimde hemen Seyyit İmamettin Nesimi gelir. 1417 yılında Halep de derisi yüzülerek öldürülen Nesimi’nin ölümü ne korkunçtur. Diri diri derisi yüzülmek ne demektir. Nesimi’nin öldürülmesinin fetvasını veren müftü; Nesimi için “bunun kanı pistir, bir uzva damlasa o uzvun kesilmesi gerekir” demiş. Tam da o sırada Nesimi’nin bir damla kanı müftünün parmağına sıçramış. Bunun üzerine halk “Müftü efendi fetvanıza göre parmağınızın kesilmesi gerekir deyince, Müftü “nesne gerekmez, su yeter” demiş. Nesimi, o anda Müftüye şöyle seslenmiş: “Zahida bir parmağın kessen, dönüp halktan kaçar/Gör bu miskin aşığı, serpa sayarlar ağlamaz. (Bugünkü dille: Kaba sofunun bir parmağını hadi hafiften kessen, korkudan kaçar, hele bir de korkusuzca ölüme giden dervişi görün.)
                   Nesimi, korkusuzca düşüncelerini açıklamıştı. Hallaç-ı Mansur, "Ene-l Hak" dediği için bedeni parçalara ayrılmıştır. Pir Sultan Abdal düşüncelerinden ödün vermediği için asılmıştır vs. Tüm bu ve bunun gibi dünyayı aydınlatmaya çalışanlar ve İnsanlığı aydınlatmak için çabalayanlar yani "ışık (mum) yakanlar", görüşlerini söylemekten çekinmemişlerdir. Ama söz konusu aydınlık saçan insanlar “Nesimiler, Hallaçlar, Pir Sultanlar vs” ölümsüzdür. Şu an onların ismini, düşüncelerini bilincime taşıyarak onlar ben de hayat buldu. Ölümsüzleşti. Ortaya koydukları düşünsel besinler ışık dalgalarıyla beynime yansıdı ve onları ben konulur oldum.
                    Uğur Mumcu'yu da bugün bedenimde, belleğimde ve düşüncem de yeniden dirilttim, ona beden oldum.
İşte Uğur Mumcu’da günümüzün Nesimi'sidir, Mansur'udur vs.
                      Mumcu, bedeni paramparça edilerek katledilmiştir. Ama o öldürüleceğini bile bile görüşlerinden, düşüncelerinden ödün vermemiştir.
Uğur Mumcu gibi aydınlar, ışığın, berraklığın, aydınlığın simgesidirler…Her zaman karanlığı aydınlatırlar.
                    Ya onları katledenler!!! Bir vakumla çekilir gibi karanlığa gömülmüşlerdir.
                       "bir gün mezarlarımızda güller açacak
                            ey halkım, unutma bizi.
                                 bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak
                                       ey halkım unutma bizi" demişti.
                    Evet, sevenleri onun gömütüne güller diktiler; O'nun sesi kulaklarımızda yankılanıyor; bilincimizde uyanıyor; O, ortaya koyduğu değerlerle bedenimizde, özümüzde yeniden filizleniyor; o filizlenen değerler pozitif enerji olarak bize güç katıyor...
                     24 yıl önce kaybettiğimiz bu değerli gazeteci, düşün insanı Uğur MUMCU'YU, saygıyla, sevgiyle ve özlemle anıyorum.