YENİ DÜNYA DÜZENİ, (DÜZENSİZLİKLTİR)

             Yenidünya düzeni ile birlikte yeni kapitalizmin dünyaya ve buna bağlı olarak ülkemiz insanlarına getirdiği en önemli ilke; insanlığa parasız olarak sunulması gereken tüm hizmetlerin metalaştırılıp parasal bir konuma getirilmesi ilkesidir.
            Yenidünya Düzeninin insanlığa getirdiği en büyük etki, “Sosyal Devlet” anlayışının ve uygulamalarının yıkılması, işlevsiz bırakılması veya ortadan kaldırılması olmuştur. Zaten bu paradigmanın (modelin) en önemli amacı da buydu.
            Bilindiği gibi, “Sosyal Devlet” anlayışında; herkese bedava olarak sunulması gereken eğitim, sağlık, ulaşım, çevre gibi hizmetler; Yeni Dünya Düzeninde aşamalı olarak uygulama alanından çıkarılıp bu hizmetlerin hepsi veya büyük bir bölümü paralı duruma getirilmiştir. Bugün bu anlayışın getirdiği sonuç: “Parası olan yaşasın, olmayan ölsün” anlayışıdır. Genel olarak dünyaya bakıldığında, bugün dünya insanlığının en büyük sorunu, YDD’nin bu paradigmasının (modeli, düşünce kalıplarının) büyük bir yoğunlukla etkili olduğu hemen görülecektir. Bu modelin uygulandığı ülkelere bakınca, toplumlarda olumsuzluklar, açlık-yoksulluk, işsizlik, güvensizlik, gelecek korkusu vs. arttığı görülmektedir.
            Yenidünya Düzeni, düşünsel gıdasını Post-Modernizmden almaktadır. Farklı anlayışla, toplumculuğa karşı çıkan, toplumcu uygulamaların doğaya aykırı olduğu savını öne süren Post Modernizm (modern ötesi); düzeni, uyumluluğu, birlikteliği, bütünlüğü dışlayan; bunun yerine bireyselliği, düzensizliği, seçmeciliği, uyumsuzluğu, ayrımcılığı, parçalılığı, dağınıklığı, …savunan bir düşünce akımı olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüşün doğal sonucu, “toplumsal dayanışma, devletin ekonomiye denetlemesi, yönlendirmesi, vs. gibi, toplumu önceleyen anlayışı ve uygulamaları dışlamak ve bireyi “kutsamak” olmuştur.
            YDD’ ine göre, “bireysel girişimciliği dokunulmazdır, özgürdür ve denetlenemezdir”…. Devlet, elini-eteğini ekonomiden ve insanlara sunduğu katkılardan vs. çekmelidir. Bu alanı bireyin girişimci ruhuna bırakmalıdır. Post-Modern anlayışın ortaya konduğu bu söylem, sınıf bilincinin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak geliştirilmiştir. Bireyin de "toplumsal" bir varlık olduğu gerçeği yok sayılmıştır. 
            Bu görüşlerin 1980’li yıllardan sonra dünyaya pompalanmaya başlanmasıyla birlikte YDD’ inin ivme kazanması ve özelleştirmelerin arka arkaya yaşama geçirilmesi rastlantı olmasa gerekir.
YDD anlayışa göre güçlü olan ayakta kalır, güçsüz olan doğal seleksiyona uğrayarak yok olur. Bu söylem Neo Kapitalizmin (yeni kapitalizmin (Merkezi Kapitalizm) özüne uygun bir söylem olduğundan; kapitalist ideologlar bu söyleme (Post Modernist anlayışa) dört elle sarıldılar. Çünkü bu söylemde, eşitlik, paylaşım, dayanışma, yardımlaşma vb. toplumsal yararı ve değerleri öne çıkaran toplumcu ve bütüncü kavramlar “tu kaka” sayılmış ve içleri boşaltılmıştır.
            20. Yüzyılın son çeyreğinde dünya insanlığına sunulan ve uygulamaya konan yeni yaşam tarzının, yukarıda açıklanan Post-Modernist düşüncenin yaşama geçirilmesinin, pratiğe aktarılmasının bir yansıması olduğu görülmüştür.
            Yeni Kapitalizm (Neo Kapitalizm) ; dünya insanlığına açlık, yoksulluk, sefalet, çevre kirliliği, salgın hastalıklar, fahişelik, cinsel ayrımcılık, çocuk pazarları, hırsızlık, gericilik, insanın yalnızlaştırma, savaş… gibi olumsuz değerleri varlaştırmış ve dünya insanlığına kötü yaşam koşulları getirmiş veya daha önceden var olan bu tür olumsuzlukların oylumunu, yoğunluğunu arttırmıştır.
            Yeni Kapitalizm (Yeni Emperyalizm; toprak işgal etme yerine, var olan pazarları ele geçirmeye dönük emperyalizm) vahşi bir yaşam biçimini toplumsal yaşama adeta dayatmaktadır. Toplumda geçerli olan, iyilik, güzellik, doğruluk, barış, dayanışma, dostluk, kardeşlik… gibi insanı insan yapan etik değerleri hiçe sayan ve bu değerlerin yaşam bulduğu toplumsal ortamı yok eden karşı değerleri yaşama geçirmiştir. Bu anlamda “böl, parçala, küçült, ayrıştır, ötele, düşmanlaştır…” gibi, olumsuz değerleri dünya insanlığının yaşam alanına sokmuştur. Benzerlikleri, ortak değerleri değil; karşıtlıkları, ayrışıkları vs. ortaya koyan uygulamalara zemin hazırlanmıştır.
            Yeni Kapitalizm; her türlü insansal ilişkiyi parasallaştırıp, en değerli şeyleri bile, çıkar ve kazanç anlayışıyla meta (mal) durumuna getirmekten çekinmemektedir. Yani her şeyi kar mantığıyla değerlendirmektedir. YDD’nin en temel ilkesi insanı yalnızlaştırmak ve her şeyden para kazanma ilkesidir.
            Buna göre parası olan okur, parası olan doktora gider, parası olan iyi bir çevrede yaşar, parası olan güçlüdür, parası olan…!
            YDD veya Yeni Kapitalizm parası olana yaşam hakkı tanıyor. Bu yanıyla da Ojenist (elemeci) bir anlayışla seçmeci bir yaklaşım sergiler. Bu duruş bilimsel anlayışı dışlayan, kaderci bir anlayışı yaşama dayatan bir görüştür. İnsan bilincini yok sayan, insanı doğa karşısında güçsüz, edilgen, pısırık, üretimsiz gören bu anlayış olsa olsa bir ilkel anlayışın ürün olabilir. Oysa insan, toplumsal bir varlıktır. Eğer dayanışma kültürü gelişmeseydi, insan doğa karşısında yenilirdi….?!!!
            Bunun en büyük kanıtı, “bir insanı tek başına bir ormana bıraktığınızda, o kişi uzun bir süre orada kaldığından, o insanın insani değerlerini yitirdiği görülecektir. Bir insan yavrusu doğduğunda, ona bakım yapılmazsa, o çocuk büyüyemez ve yaşayamaz. O halde, insan toplumsal bir varlıktır. Peki, toplumsal bir varlık olan insana, neden toplumcu bir anlayış çok görülür? Bunun nedeni “egemen olanların” dayattıkları kültürden ve uygulamalardan kaynaklanmaktadır.
            YDD, eğitimde fırsat eşitliği gibi bir söylemi banal bulan, doğada eşitlik kavramının olmadığını savunan, insanın “toplumsal kimliğini” dışlayan bu anlayış, insanın birikimine, insanın insanlaşmasına karşı koyan bir anlayıştır.
            YDD’ inin ideologları büyük bir yanılgı içindedirler. Oysa Doğa da bile türler arasında dayanışmayı ve paylaşmayı hemen hemen her ortamda görmek olasıdır. Dünya, güneşle dayanışma içindedir. Dünyada, canlılar, cansızlar, su+toprak+hava+ısı vs. dayanışma içindedir. Hiçbirisi diğerinden ayrı düşünülemez. Çünkü hepsi bir bütünü oluştururlar ve bu bütün dünyada ki nesneleri var kılar. Bu dayanışma olmasaydı “insan” da olmazdı. Buna analitik bir düşünceyle bakıldığında bu olgu bilinçte açığa çıkarılır. Yeter ki olgulara doğru bir gözle bakılsın.
İnsan doğal bir varlıktır. Aynı zamanda doğayı toplumsal kimliğiyle edindiği bilgi birikimi ve dayanışma sayesinde de dünyayı değiştiren bir varlıktır. Değişim üretimle olur. Bunu gizlemek ancak sistem sahiplerinin işi olabilir.
            Bugün dünya üzerinde yaklaşık 10 milyar insanı doyurabilecek üretim sağlanabilirken veya onun kaynağı varken; büyük insanlığı kandıran “sistem egemenleri” kaynağın yetersiz olduğunu belirterek yalan söylemektedirler. Yeter ki doğayı bilimsel ve teknik anlamda doğru kullanmasını ve üretimi doğru ve planlı yapmasını becerip, üretileni hakça paylaşmasını yapabilelim.
            Bugün yılda sadece 100 savaş uçağına harcanan parayla dünyada ki tüm açların doyurulabileceği, açlığın ortadan kaldırılacağı gerçeği ortada iken, bunu gizlemek hangi görüşün tercihidir!.
            Tüm bu açıklamalardan sonra denebilir ki;
            Yeni Dünya Düzeni;
            -İnsanlığa aykırı bir düzendir.
            -İnsanı mutsuz, edilgen, yoksul ve yalnız koyan bir düzendir.
            -Toplumsal değerleri dışlayan, bireyciliği öne çıkaran bir düzendir.
            -Tarikat-Cemaat bilincini ve etnik ayrımcılığı öne çıkaran ve bu değerleri toplumsal yaşamda etkin kılmaya çalışan ve toplumları bu değerler üzerinden çatıştıran bir düzendir. 
            YDD, asıl amacını gizleyerek, sınıfsal bilinci köreltmeye ve halkları birbirine düşman kılacak politik söylemleri egemen kılmaya çalışan bir anlayışı öngörür.
            Bugün dünyanın her yanında insanlar kan döküyor, inanç, etnik farklılık adına insanlar birbirine düşman oluyor ve birileri, kendisi gibi inanmayanların "boğazlarını" kesiyor..
            Bu mudur insanlığı 21. yüzyıla taşıyacak olan sözüm ona "YDD"i...
            "Hadi canım sende"!!!
            Bilinmelidir ki, Yeni Dünya Düzeninin" en temel argümanı en üstün kâr’ı sağlamaktır.
            Yeni Dünya Düzeni; insani olan her değeri bile metalaştırır (her nesneyi satılık mal durumuna getirir).
            Yeni Dünya Düzeni, kozmostan (düzenlilikten) değil; kaostan (düzensizlikten) beslenir ve bu anlamda düzenliliğe karşıdır.
            Her şeyi metalaştıran bu düzen, insana kan, gözyaşı, mutsuzluk, yoksulluk, yoksunluk, acı, keder, vb. şeylerden başka bir şey getirmemiştir.
            Bugün dünyanın geldiği duruma bakın. Sovyetler dahil, Yugoslavya, Çekoslovakya, Afganistan, Libya, Irak, Suriye vs9 parçalanmış, ülkemiz de her gün insanlar ölmekte ve karmaşa yaşanmaktadır vs.)

            Bu mudur evrensellik?
            Bugün dünyada dincilik, cemaatçilik, mezhepçilik ve etnikçilik artıyor, kimlikler üzerinden tanımlamalar yapılıyor. Sınıf bilinci ve yurttaşlık algısı yok ediliyor ve topluluklar minimize edilerek insanlığı bir arada tutacak olan değerler sistemi çökertiliyor. Bunun adına da YDD deniliyor. İnsanın toplumsal bir varlık olduğu yok sayılarak, bireycilik "kurtuluş" olarak sunuluyor. Böylesi olgular toplamı, insanlığı değerler sistemi bakımından ileriye taşıyamaz. 

            Çağdaşlık, gelişmişlik bu mudur?
            Bu bağlamda, insanı, insanlığı, toplumu, toplumları vs. bulunduğu konumdan daha da geriye götüren bir anlayış, çağdaş anlayış olamaz.
İnsanlık bu durumu hak ediyor mu?
            21. yüzyılın insanı daha evrensel ve daha bilimsel verilerle hareket etmeli ve yerellik içinde evrensel değerlere ulaşmayı başarabilmelidir. Yerellerin de evrenselliği oluşturduğu gerçeği unutulmamalıdır. Hermes'in dediği gibi: "Her şey her şeyin içindedir. Eşyanın içi dışı gibidir." Diyalektiğe göre de her şey, her şeyle bağıntılıdır. 
İnsanlığın geleceği, bu bilinçten geçer…