Yunus Emre, bir dizesinde şöyle der:
Yunus Emre, bir dizesinde şöyle der:
Gel mevc-i acayip, gör derya-yı, nihan gizli
Bir bahr nihayetsiz, katrede olur pünhan. (Turan Alpte-kin, Bir Ene’l Hak Şiiri, Yunus Emre; Âşık Yunuslar ve Yunus-lar; Demos yay. 2007, s. 68).
(Şu dalgayı bir gör, ne olağanüstü, bu dalgada, neler gizli, dalgayı anlamak için, deryayı bilmek gerekir/Bu sonsuz, uçsuz-bucaksız deryada, sonsuz katreler (damlalar) bulunmaktadır, deryanın tamamı, bu damlalarda gizli).
Yunus Emre, yukarıdaki dizelerde, evreni, deryaya benzetiyor. Deniz olmasa dalga olmaz diyerek, dalgayla denizi bir bütünlük içinde sunuyor. Çünkü dalganın oluşumu, denizde gizlidir ve dalgayla deniz birbirinden ayrılamaz. Derya, sonsuz damlalardan oluşmaktadır. Bu anlamda, deryayı, damlalardan, damlaları da deryadan ayıramayız ve dolayısıyla derya ve damla, ikisi bir bütündür. Evren de böyledir. Evreni var eden sonsuz noktalar, damlalar, parçalar, partiküller, atomlar ve atom altı parçacıklardır. Bunların hiçbirisini diğerinden ayıramayız. Bunların, aralarında yaptıkları bağıntılar ve zincirleme ilişkiler sonucunda, ortaya sonsuz bir enerji çıkmakta ve bu enerjinin itici gücüyle, sonsuz nesneler, olgular ve olaylar meydana gelmektedir. Tüm bu ilişkiler ve nesnelerin toplamı evreni oluşturmaktadır.
Dolayısıyla, her şey her şeye bağlı ve her şeyden bir şeyler taşıyorsa, şeyleri birbirinden kopuk olarak görmek doğru değildir. Bu bağlamda Tanrı, evreni hareket ettiren sonsuz güçtür ve bu güç asla evrenin dışında ve ötesinde değildir. Bir deryanın sonsuzca katrelerden oluştuğunu dile getiren Yunus Emre, bütün ve parça ilişkisini çok yetkin bir şekilde ortaya koymaktadır. Günümüzün bilim diliyle ne kadar da örtüşüyor. Açığa çıkan nesnellik, potansiyel olarak daha önce gizil nesnellikte yani bütünün içinde mevcuttu. Bir buğdayın içinde, 10'larca buğdayın saklı olması gibi...
Yunus’un şu dizelerine bakalım:
Yıldırım olup şakıyan, şak’yup u nefsi tokuyan
Yer ka’resinde berkiyen, şol ağulı yılan benem (Alptekin, age, s. 21)
Yunus, bu dizelerde, her olay ve olgunun birbirleriyle bağıntısını ortaya koymakta ve diyalektik bir düşünceyi savunmaktadır. Ozan, kendi varlığıyla, diğer bütün nesneleri bir bütün içinde görmekte, total bir anlayışla, hiçbir parça-nın, bütünden ayrı olmadığını savunmaktadır. Yunus’un bu görüşü, panteist bir anlayışı ortaya koymaktadır. "Her şey benim, ben her şeyim" anlayışı, evreni oluşturan hiçbir nesneyi birbirinden ayrıştırmadan, onları nedensellik bağları içinde gören, farklı görünümlerin, biçimlerin var olduğunu ve öz olarak her nesnenin aynı noktadan, aynı özden çıktığını belirtmektedir. Yani, tüm nesneler “vahdet” konumundadır. Bir nesneyi, diğerinden ayırmak bir yanılgıdır. Bu bağlamda Yunus, “bazen yıldırım, bazen yağmur, bazen toprak, bazen yılan” vs olmaktayım, diyerek, hulul ve tenasüh anlayışını da ortaya koymakta ve sürekli devir-daim içinde bulunduğunu belirtmektedir.
Kuantum kuramına göre, hiç bir şey, bütünün dışında değildir. Kuantuma göre, her şey birbiriyle bağıntılıdır.
Kuantuma göre,
-Her şeyin özü aynıdır.
-Her şey hem dalga ve hem de parçacık özelliği gösterir.
-Bir şey hem vardır, hem de yoktur. (Sıfır (0; gizil nesnellik, yokluk), Bir (1, ortaya çıkış, nesnelleşme, parçacık, var oluş) özelliği…
-Maddenin özünü oluşturan yapı, ışık hızından da hızlı bir konumda var olup yol olmaktadır.
Kuantuma göre, evrende boşluk yoktur. Uzay parçacıklarla doludur. Uzay boşluğu dediğimiz şey, parçacıkların birbirilerini nötrleştirmeleridir, uzay da her an göze göremediğimiz parçacıklar var olup hemen yok olmaktalar ve yok olan bir parçacığın yerini hemen diğerleri olmaktadır ve bu sonsuzca sürmektedir.
Yunus Emre'nin dizeleri sanki Kauntum'u anlatıyor gibi...
Bu dizeler de Yunus, vahdet-i mevcutçu bir anlayışı ortaya koymuştur. Aleviliğin evrene ve Tanrı'ya bakışı, Yunus'un bu dizelerinde dile getirilmiştir.